top of page

Yalnız Kalmayı Sevmezdi Suzan

  • Writer: Seçil Erginler
    Seçil Erginler
  • Dec 12, 2022
  • 3 min read

¨Yılbaşı geldi mi içim ısınırdı eskiden. Işıl ışıl caddeler; her yer kırmızı, yeşil. Mis gibi çam kokusu. Akşam eve gidene kadar ofiste de okulda da değme keyfime. Annemler başka şehirde olduğundan ev arkadaşımla kutlayacaktık, o sene de.¨ Yüzüne bir hüzün çöktü. Mandala atölyesinde ilk tanıştığımızdan beri hiç bu kadar açılmamıştı bana. İçini sızlatan derin bir acısı olduğunu anlıyordum. Nedir, kimdir diye sormamıştım hiç. Hazır olduğunda paylaşacağından şüphem yoktu. Gözlerime baktı, kursta yaptığımız gibi sabırla, mandalanın küçük motiflerini boyarcasına yavaşça anlatmaya devam etti.

¨Suzan harika bir dosttu. Çok tatlı bir kızdı. Şimdi burada olabilseydi, ne güzel olurdu. Yılbaşı melodileriyle dolardı evimiz, müzik hiç susmazdı. Her yeri süslerdi; köşede büyük bir çam ağacı, ışıklar, pencerenin önünde mumlar. Neler hazırlardı neler… Çok becerikliydi. Tanısan, sen de çok severdin.¨

Sessizce onu dinliyordum. ¨Suzan yalnız kalmaya, hüzne tahammül edemezdi. Annesinden yine ses çıkmamıştı o yıl. ‘Almanya’da rahatları yerinde, beni de gönderdiler memlekette oku, kültürünü öğren bahanesiyle. İstemiyorlar geri dönmemi,’ demişti. Ne bir davet ne de uçak bileti. Benimle kız kıza bir yılbaşı daha geçiremeyeceğini, sıkılacağını, söyleyip duruyordu birkaç gündür. ‘Farklı bir şey yapmazsam o akşam, yeni gelen yıl da bok gibi geçecek,’ diyordu. Bunalmıştı biraz. Para yetmiyordu. ‘Part-time olunca iplemiyorlar bizi, sanki yaptığımız iş değil. Diplomayı alıp tam köle olunca farklı olacak sanki,’ deyip haliyle dalga geçmekten de geri durmuyordu. Erkek arkadaşı olmadığından ve tüm arkadaşlarımız çoktan tatile veya evlerine gittiğinden yılbaşı akşamını birlikte geçireceğimize emindim. Seyretmeye doyamadığı filmlerin, bayıldığı dizilerin olduğu televizyon üyeliğini almıştım, hediye olarak. Hayranı olduğu Alman yazarın yeni kitabının orijinalini de getirtmiştim İstiklâl’deki müdavimi olduğumuz kitapçıdan. Ona sürpriz yapacaktım. Meğer internetteki çöpçatanlık sitelerinden birine kaydolmuş.¨

Bulaşık makinasından biraz önce çıkarıp camlı dolaba dizdiği temiz bardaklardan ikisini geri çıkardı. Tezgâhın üstündeki kavanozlardan ‘yeşil çay’ yazanın kapağını açıp ağırca döküm bir çaydanlığa iki kaşık attı. ¨İçersin değil mi?¨ Cevabımı beklemedi. Elektrikli ısıtıcıda kaynattığı suyu da ekleyip çay demlenirken konuşmaya devam etti. ¨Ne diyordum? Ha, yalnız kalmayı sevmezdi Suzan. Otuzu akşamıydı. Evden çıkarken ‘Bir çocukla buluşacağım. Şu Taksim’de hep gittiğimiz barın adını verdim. Hem İstiklal’in ışıklarını da seyrederim. Çocuğu gözüm tutarsa, yarın için çılgın bir kutlama planlıyorum. Aslında şu yeni açılan barı herkes çok methediyor ama ben yine de Memo’nun olduğu yerden şaşmam,’ demişti. Memo en sevdiğimiz barmendir. Biz kızlar ona çok güveniriz. Dünya yıkılsa, ‘Sarhoş olacaksın, bu kadar yeter,’ der, vermez bir kadeh daha. Yılbaşı’nda mesaiye kalacak diye erken çıkmış o akşam. Keşke orda olsaydı. O adamla barı terk etmesine engel olurdu Suzan’ın. Hatta bardan kovardı o pisliği. Şimdi Suzan bizimle olabilirdi. Korkunç sonu yerine akşama hangi partiye gideceğimizi, ne giyeceğimizi konuşuyor olurduk.¨

Çaydanlığı aldı eline. Demlenmiş çayı iki bardağa azar azar eşit olana kadar doldurdu. Birini bana uzattıktan sonra salona yöneldi. Kitaplığın orta rafındaki gümüş çerçeveyi aldı. ¨Birlikte son fotoğrafımız. Ne güzel gülüyor değil mi? Umut dolu,¨ dedi, okşadı hafifçe, tozunu alıp yerine koydu. Bir üst rafta Almanca kitap kurdeleyle bağlanmıştı, dimdik, sahibini beklercesine duruyordu. Pencerenin önünde ufacık bir yapma ağaçla dallarına asılı süsler vardı. Cılız birkaç ışık yanıp sönüyordu üzerinde.

¨Evden çıktıktan sonra görmedim bir daha Suzan’ı. Hatırladığım her şeyi tekrar tekrar anlattım polise, soğuk sorgu odasında. Atladığım bir bilgi, bizi o pisliğe götürecek bir ipucu olabilir mi, diye yüzlerce kez düşündüm kendi kendime. Tuvaletin yanındaki arka kapıdan çıkmışlar dışarıya. Kimse fark etmemiş eksikliklerini uzun süre. Ormanın girişinde bulmuşlar tecavüze uğramış cesedini. Nereye deyip de götürdüyse artık. Engel olmaya çalışmasa ne diye kırdığı şarap şişesiyle boğazını kessin kızın.¨ Gözlerini sımsıkı kapatmıştı bunları anlatırken. Bana döndü sonra, yemyeşil gözlerinden süzülen yaşlarla, çaresizce devam etti.

¨Ormanın girişindeki çöp konteynırına atmış Suzan’ı. Keşke kimle buluşacağını sorsaydım. Adını falan alsaydım. Telefonunu isteseydim mesela. Yakalanırdı da tükürebilirdim suratına en azından. Aynı şeyi başka kızlara yapma ihtimali var, deli oluyorum aklıma geldikçe. O pislik bulunmadan güvende değiliz hiç birimiz.¨ Sadece onu bulmakla bitecek mi, diye geçirdim içimden ama seslendirmedim düşüncelerimi. Daha fazla üzmek istemedim onu.

¨Biraz daha konuşsaydım, çok yalnız hissediyorum, benimle kal ne olur, diye yalvarsaydım. Vazgeçirseydim gitmekten.¨ Gözyaşlarına hıçkırıkları eşlik ediyordu şimdi. Çayından bir yudum alması için bardağını uzattım. Pencereyi açtım. Soğuk ve temiz hava ikimize de iyi geldi.

¨Biraz yürümek ister misin? Yalnız kalma bu gece. Bize gidebiliriz, birkaç kız kendi çapımızda bir kutlama yapacağız. Evdeyiz. Mütevazi bir masa hazırladık. Müzik de var. Seversin. Oyunlar var. Bizde de kalabilirsin ya da evine götürebilirim seni istediğin zaman,¨ dedim.

¨Sonunda sana anlatmak iyi geldi. Polis sorguları bittikten ve dava kapandıktan sonra hiç konuşmadım olanları kimseyle. Sanki üstümden bir yük kalktı şimdi ama yoruldum da. Bu akşamı evde yalnız geçirsem daha iyi olacak. Sen git, bekletme arkadaşlarını. Benden de selam söyle. Yeni yılda söz geleceğim bir akşam, olur mu?¨

Seçil Erginler

5 Eylül 2022, İstanbul

Recent Posts

See All

コメント


Post: Blog2 Post

©2020 by Seçil Erginler. Proudly created with Wix.com

bottom of page