Seminere Giderken
- Seçil Erginler
- Jul 1, 2018
- 4 min read
Pasaporttan geçip ikisi de bavullarını aldığında, kendilerini bekleyen araca yöneldiler. Seminerin yapılacağı eski şato yaklaşık iki saat mesafedeydi. Gündüz olsaydı, etrafa, doğaya, güzelliklere dalmak, bu güzel ilkbahar gününde rengarenk çiçeklerin uçuşan kuşların dünyasında hayaller kurmak mümkün olacaktı. Ama etraf zifiri karanlıktı. Patronu her zaman konuşmayı çok severdi, mutlaka dinlenmek isterdi. İşe ilk başladığında, işleri öğrenmeye çabalarken, gününün Mehmet Bey’in odasına çağrılarak bölünüşlerini hatırladı. Kah “hadi gel de bir kahve içelim, şu raporun daha etkili olması için yapman gereken eklemeler ile ilgili sana söyleyeceklerim var” der, kah elemanlardan birine, bir müşteriye, diğer departmandan birisine kızar, ama hep ona bir yapılacaklar listesi ve yeni bir toplantı gündemi ile dönerdi. Bugünün de farklı olmayacağına emindi. Kaçış yoktu..
“Geçen günkü işe alım görüşmesinde yine çok az soru sordun” diye başladı lafa… “niye hazırladığım soru listesinden gitmiyorsun?” “O şekilde çok robot gibi oluyor ama Mehmet Bey, sonuçta yöneticileri olarak ilk görüşmemiz, ben de düzgün bir intiba bırakmak, başlıyorsa bir ilişki, doğru başlamak istiyorum” “O zaman sen kendi listeni yap, soru sor.. Kişilikleri ile, aileleri ile ilgili detaylara gir. Sonradan sorun çıkıyor, işten adam çıkartmak çok zor biliyorsun”. Aslında sorun işe yanlış eleman almakta, ya da çalışanların ilk problemde ayrılma sevdasında olmalarında falan değildi. Mehmet Bey de bunu kendisi kadar iyi biliyordu elbet. Ama bir üst düzey yönetici olarak şirketin elemanlarını mutlu etme konusunda çok geride kaldığını kabul etmiyordu kesinlikle. Ona kalsa, şirketin politikaları ile mutlu olabilecek profilde elemanlar alıp, huzur içinde çalışacak bir ekip kurardı. Ama tüm önerilerini, sen kaliteyi bozacaksın böyle yaparsan diyerek elinin tersi ile itiyordu Mehmet Bey. İki ay önce tüm bölüm elemanlarının katıldığı o yemekte, nasıl da onu terslediğini, kıpkırmızı kesilişini hatırlayıverdi birden. Diğer bölümlerin şikayetleri oluyordu eleman sirkülasyonu yüzünden, elemanları eğitecek vakit yoktu, Mehmet Bey tüm bu haklı sebepleri bahane olarak görüyordu. Evde kardeşi ile sohbetlerinde, arkadaş toplantılarında, kafasında devamlı iş vardı, o eski hoşsohbet halinden eser kalmamıştı. Dokunsan ağlayacak bir durumda idi. Aslında keyfini en çok kaçıran şey geçen yılki terfi döneminde, kendisinin adının bile geçmemiş olması ve o çok istediği eğitime söz verildiği halde onun yerine Seval’in gitmesi idi. Mehmet Bey “biraz rekabet iyidir” derdi hep. Oysa onun tek istediği huzurdu. Çıkış yolu arıyordu uzun zamandır.
Terlemişti, hava çok bunaltıcı idi, ortam da… Havalandırmayı biraz daha soğuğa getirecekti ama Mehmet Bey’in soğuğu sevmediğini hatırladı. Dışardan ısınmış, birbirine sürtünen otlardan yanık kokusuna benzer bir koku geliyor, havada asılı kalıyordu.
“Sunumu iyice çalıştın mı? Ben yapıcam ama sana da soru gelebilir” dedi Mehmet Bey. O kadar çekiniyordu ki geçen yıl Seval’in başına gelenleri hatırladıkça. Mehmet Bey tam sunumdan önce rahatsızlandığını söyleyip, Seval’i sahnede tüm Avrupa ve Asya Bölge direktörlerinin arasında yapayalnız bırakıvermişti. O kadar akıcı İngilizce konuşan Seval bile, heyecandan dili tutulmuş, kendisi hazırlamış olmasına rağmen, o çok iyi bildiği sunumu zar zor tamamlamıştı. Gelen soruların bir kısmını cevaplayamamıştı. Şimdiden benzer bir şey olursa diye bacakları titriyordu adeta. Aklına gelince bu ihtimal ellerinin içi daha da terlemeye başladı.
Çantasında ıslak mendil ararken, Mehmet Bey yeni bir atakta bulundu. “Döndüğümüzde iki hafta izindeyim ben, biliyorsun değil mi?” “Ama bana bir sonraki hafta için izin vermiştiniz, ben tüm biletleri aldım, arkadaşlarım da ayarladı. Biliyorsunuz..” diyebildi ancak. Mehmet Bey lafını kesti, “imzaladım mı izin belgeni? Aile tatili bu, yaptık çoktan planları. Sen bekarsın, ayarlarsın yine.” deyiverdi. Nasıl bu kadar insafsız, düşüncesiz olabiliyordu bu yöneticiler. Kendisi ne olursa olsun böyle bencil olmayacaktı, kimseye karşı. Birden o kadar canı sıkıldı ve çaresiz hissetti ki, kapıyı açıp atlamayı geçirdi içinden. Ama tabii kime zararı vardı ki bunun sonuçta? Off, bir çıkış yolu bulmalıydı, bu iş, bu adam onu boğuyordu. Nereye kadar sabredebilirdi ki. Sadece “Siz seminerden dönünce imzalarız, ne acelen var? Sen al biletleri dememiş miydiniz Mehmet Bey” diyebildi. Saate baktı, daha sadece 45 dakika geçmişti… Düşünmek istiyordu, bu izne çok ihtiyacı vardi. Birden izin hakkında sadece konuşmadıklarını hatırladı. Bazı yazışmalar sırasında bu konuda da mailleşmişlerdi Mehmet Bey ile. Aslında böyle politik işlerden, şikayetlerden hiç hazzetmezdi ama bu iş onu kötü olmaya zorluyordu adeta. Seminer gündemine göz atmıştı uçakta iken. Kalbi deli gibi atmaya başladı yapmayı aklından geçirdiği konuşmayı düşünürken. Sesini Mehmet Bey de duyuyor mudur acaba diye düşündü bir an. Önce “son mailinizde o tarihlerde sizin ofiste olacağınızı ve gidebileceğimi yazmıştınız” dedi ama “tamam uzatma artık” cevabını aldı.
Kısa bir sessizlikten sonra “Seminer’e bizim bölgelere yeni atanan IK Direktörü de katılacakmış galiba değil mi Mehmet Bey” diye başladı lafa. “Hatta gündemden anladığım kadarı ile, siz direktörler ilk gün aranızda çalıştaylar yaparken, Mrs. Aubrey de seminere gelen tüm müdürlerle önce bir genel tanışma toplantısı yapıp yeni stratejilerini anlatacakmış. Sonra da tek tek bizleri görüşmeye alacakmış. Bizim görüş ve önerilerimizi alıp, daha yakından tanımak için”. Son dönemde genel merkezden izinlerin zamanında kullandırılması, çalışanların daha mutlu olacağı ortamların oluşturulmasına yönelik bazı direktifler geldiğini duymuştu bir arkadaşından. Ama şirketteki yöneticilerin bunu işlerine geldiği gibi yorumlayacağına da emindi. Mehmet Bey onun bu aba altından sopa gösterme durumunu anlamamazlıktan gelse de kravatını gevşetti, “neyse şu seminerdeki performansına göre belki bu seferlik bir kıyak yaparız sana dönünce, dur hemen iptal etme bakalım biletleri” dedi ve bozuntuya vermemeye çalışarak klimayı soğuğa doğru çevirdi.
Seçil Erginler
Temmuz 2018

Comentários