top of page

Papatya

  • Writer: Seçil Erginler
    Seçil Erginler
  • Jun 11, 2020
  • 4 min read

Masanın en sağında, camlı köşedeki ofisinde oturan müdürün bir bir imzaladığı çekleri göz ucuyla takip ediyordu. Bir yandan da pencerenin önündeki ağaçlarda yeni açmış çiçeklere bakıyor, Ne kadar da sıcak bir mayıs sabahı diye geçiriyordu içinden.

Çaycının getirdiği sade kahvesinin masayla buluşma sesi ile tekrar önündeki kağıt yığınına döndü Ali. Biraz önce dumanı tüterek geçen vapurun kıyıya vurduğu dalgalarla dövülen sahil parkına sırtını vermişti. Masasındaki çek ve faturaları tek tek kontrol edip, siyah dolmakalemi ile paraflarken, günün ilerleyen saatlerinde olacaklara takılmış, bozuk plak gibi hayalinde kurguladığı sahneyi kafasında oynatıp duruyordu.

Ali saatine bakarken birazdan gideceği banka şubesinde Sevgi’nin önünde sıra oluşmaya başlamıştır diye düşündü. Elinde edebiyat öğretmeni olan dedesinden hatıra kalan dolmakalemiyle çalışıyor olmalıydı şu anda. Yüzünde hep samimi bir gülümseme müşterileriyle ilgilenirdi. Büyük bir sabır ve özenle işlemlerini tamamlarken, anne babalarını, eşlerini ya da torunlarını sorar, onlar da keyifle hayatlarından kesitler paylaşırlardı Sevgi ile.

O sabah işe gelirken, otobüsün en arkasındaki köşede son durağa kadar gidecek olmanın verdiği rahatlıkla cama yaslanmış, yollara bakarak Sevgi’yi o ilk defa gördüğü bir yıl öncesine dalıp gitmişti. Sevgi o zamanlar bu şubeye yeni atanmış, Ali’nin çalıştığı şirketin müşteri temsilciliği de ona devredilmişti. Sıkıcı banka işlemleri için sırada beklerken, masasındaki vazo ve içindeki taze papatyalar dikkatini çekmişti ilk.

Merhaba, siz bakacakmışsınız bizim hesaplara artık. Ali ben.

Evet evet, hoş geldiniz Ali Bey. Kozalak Yayınevi değil mi? Ben de Sevgi, bundan böyle ben ilgileneceğim sizinle, yani işlemlerinizle.

Sevgi dokümanları kontrol edip hesaplamaları tamamlarken Ali de etrafa bakınıyordu. Açık duran daha önceki müşteri temsilcilerinin de kullandığı banka ajandası dışında, masanın üzerinde uzak köşede bir defter vardı. Deri kaplı, oldukça yıpranmış. Acaba o da benim gibi içindekileri döküyor mu bu eski deftere? diye merak etmişti. Sonra gözü vazodaki papatyaların kenarından sarkan ve ucundan ‘Sevgiler!’ yazısı görünen karta ilişmişti.

Ne güzel çiçekler bunlar?

Ne güzeller değil mi gerçekten? Çok severim papatyaları. Doğum günüm de bugün. Kardeşim göndermiş.

Öyle mi, doğum gününüz kutlu olsun o zaman.

Çok teşekkürler Ali Bey.

Ali, Sevgi’yi her görüşünde onun doğallığından, samimiyetinden, yaşadıklarını, öğrendiklerini önemseyip, biriktirmesinden daha da etkileniyordu. Bir seferinde

Teyzeniz nasıl oldu Ali Bey? Yürüyebiliyor mu artık? diye sormuş, o da dalgın dalgın,

Ne oldu ki teyzeme? Dedikten sonra son gelişinde merdivenlerden inerken düşüp bileğini burktuğundan bahsettiğini anımsamıştı.

Bravo vallahi, nasıl hatırlıyorsun bunca detayı?

Yazmakla ilgili bir alışkanlık aslında.

Anlamadım? demişti Ali heyecanla.

Elini masasından hiç eksilmeyen eski deri kaplı defterine götürüp, onu bir anne şefkati ile okşadıktan sonra Ali’ye dönerek

Kendimi bildim bileli yazıyorum. Öykü yazmak üzerine bir kitapta okumuştum; çevremdeki olayları, kişileri, renkleri, kokuları, hatta bazen diyalogları not alıyorum defterime. Sonra onlara hikayeler uyduruyorum. Artık not tutmasam bile unutmuyorum pek çok şeyi. demişti.

Zamanla Ali olmuştu Sevgi için. Onunla öğretmen olan annesinden kalan dolmakalemiyle yazdığı öykülerini paylaşmıştı. Aslında kendini paylaştığını anlamış mıydı Sevgi acaba? Yalnızlığını, ona olan aşkını, ilkokulu bitirip karnesiyle eve koştuğu gün karşılaştığı cenazeleri, o trafik kazasını, birden tek başına kalışını, teyzesi ile bir hafta sonra yaptığı o uzun otobüs seyahatini ve yeni, yalnız yaşamını. Hayatı kitaplarda ve öykülerinde arama çabasını.

Bugün aradan bir yıl geçmiş, Ali her hafta şubeye koşarak gitmiş, Sevgi’ye kendini daha da yakın hissetmiş ama bir türlü onu şube dışında görebilmek, sohbet edebilmek için teklifte bulunmaya cesaret edememişti. Oysa her gece defterine onun için ne şiirler, mektuplar yazıyordu. Sevgi’nin de onun gibi dolmakalemini eline alıp ona mektuplar yazdığını hayal ediyor, yarattığı bu ikinci dünyada mutlu mesut yaşıyordu. Onu görmediği her gün toprağından ayrı kalmış bir çiçek gibi acı çekiyordu.

Sevgi’nin hareketlerinde kendisine özel bir ilgi olup olmadığını bir türlü anlayamıyor, başkalarına davrandığından daha farklı ya da daha samimi olduğuna dair ipuçları peşinde, kısıtlı görüştükleri zaman da uçup gidiyordu.

Sonunda bugün eline bir demet papatya alıp, ona hislerini anlatan mektubuyla tam da öğlen yemeğine yakın karşısına çıkacak, çıplak kalacak ve gizlemeyecekti hiçbir şeyi. Belki yemeğe davet edecek cesareti bugün toplayabilirdi. Söyleyeceklerini kaç kez prova etmişti.

Kalbi bütün vücudunda atarak çiçeği ve mektubu ile şubenin yolunu tuttu. İçeri girip üst kata çıkmak için merdivenleri soluk soluğa tırmandı. Sevgi’nin köşesine gitti gözleri ilk. Koltuğu boştu ama masasında kocaman bir cam vazoda kırmızı güller duruyordu. Bugüne kadar konuşmalarında Sevgi özel birinden hiç bahsetmemişti. Bu gülleri kim göndermiş olabilirdi. Ali bir güllere, bir de elindeki papatya demetine baktı. Kısa bir tereddütten sonra geri dönmeye karar verdi. Bir an önce oradan uzaklaşmak, yok olmak istiyordu.

Tam aşağı inmek üzere ilk basamağa adımını atmıştı ki, merdivenden yukarı doğru çıkmakta olan Sevgi ile karşılaştı. Ali’yi görünce pembe yanaklarındaki gamzeler belirginleşti.

Nereye kaçıyorsun Ali bana uğramadan? İşlemlerini Ayşen’e mi yaptırdın yoksa?

Yok canım… Seni göremeyince, yemekten sonra uğrarım demiştim.

Gel bir çay ısmarlayayım sana o zaman. İşlemin bitince gidersin yemeğe. diyerek Sevgi masasına doğru ilerledi.

Ali karışık duygular içinde Sevgi’yi takip etti. Koltuğa otururken arkasında sakladığı buketi biraz mahcup uzatarak,

Doğum günün kutlu olsun Sevgi! dedi. Ardından cebinde iyice buruşmuş ve elinin içinde durmaktan biraz da ıslanmış zarfı düzeltmeye çalışarak masaya bıraktı.

Bu da yalnız kalınca okuman için.

Sevgi çiçekleri göğsüne bastırıp sarılır gibi yaptı ve kokularını derin derin içine çektikten sonra

Çok teşekkürler Ali, çok güzeller. Hem de papatya. Zahmet etmişsin. Zarfta ne var? Şu geçen gün bahsettiğin sahile vuran dalgalarla ilgili yazdığın şiirin mi yoksa?

Yok. diyebildi Ali.

Okuyunca görürsün, sürpriz. Sonra biraz tedirgin ekledi.

Kardeşin bu sene gül mü gönderdi?

Yok bunlar ondan değil. dedi Sevgi.

O papatya sevdiğimi biliyor. Gözü Ali’nin getirdiği papatyalara kaydı bir an. Bunlar yazarlık kursunda tanıştığım bir çocuktan. Daha öğrenecek çok şeyi var benle ilgili. Bunu söylerken gözlerinin içi gülüyordu yine.

Ali oradaki işi bitene kadar bir daha konuşmadı. Papatyaların yanında duran buruşuk zarfını nasıl geri alabileceğini hesaplamaya çalışıyor, bozgununu belli etmemek için deli gibi çırpınıyordu.

Bu sırada Sevgi işini bitirip masasını her zaman yaptığı gibi bir sonraki müşterisi için düzenlerken, Ali’nin verdiği zarfı da deri defterinin arasına özenle koymuş, sandalyesinin arkasında asılı duran çantasına yerleştirmişti çoktan.

Ali büyük bir heyecanla geldiği yolu, boynu bükük, omuzları düşük geri dönerken, rüzgar ağaçların dallarında yeni açmış çiçeklerin yapraklarını savuruyor, biraz önce bulutlarla dolmuş gökyüzünden güneş usul usul kendini göstermeye çalışıyordu.

Seçil Erginler

3 Haziran 2020, İstanbul

 
 
 

Commenti


Post: Blog2 Post

©2020 by Seçil Erginler. Proudly created with Wix.com

bottom of page