top of page

Otuz Beş

  • Writer: Seçil Erginler
    Seçil Erginler
  • Nov 26, 2018
  • 7 min read

Karlar ince ince yağmakta, ağaçların dallarını, arabaların üstünü, uzaktaki çirkin gecekondu damlarını yeni kolalanmış ince bir pike gibi örtmekteydi. Doğa kendini Nil’in yeni yaşı için hazırlıyordu.

O sabah Nil yatağından büyük bir heyecanla kalktı, kafasında tüm hazırlıkları gözden geçirdi. Kalbi hızlı hızlı atıyor, midesinde kelebekler uçuşuyordu.


Önce her sabah olduğu gibi kendini sıcak duşa attı, saçlarını, vücudunu özenle yıkadı. Yumuşacık havlusuna sarınarak aynanın önünde yeni doğmuş bebek pembeliğindeki teniyle kendisine gülümsedi.


“Otuz beş yaş” diye geçiriyordu içinden bir yandan da. Moralini bozmamaya çalışıyordu, duyguları bir gidip bir geliyordu. Haftalardır planlıyordu bugünün her anını. En çok da akşamki partiye tüm cesaretini toplayarak davet ettiği Kerem’in kapıdan içeri gireceği anı, ona bakışını, ilk cümlesini hayallerinde onlarca kez prova etmişti. Hiç bir şeyi tesadüfe bırakmak istemiyordu bu akşam.


Neyseki işte olacaktı gün içinde, bakalım ona orada neler hazırlamışlardı. Asansörden indiğinde tahmin ettiği gibi Eren elinde bir demet çiçekle onu bekliyordu. “İyi ki doğdun!!” diyerek karşılamıştı Nil’i.


“İyi ki varsın Eren yaa, sen olmasan kim şımartacak beni böyle. Kerem geldi mi gördün mü?”

Eren ile ortaokuldan beri arkadaştı. Birbirlerine hep destek olmuş, birlikte gülmüş, birlikte ağlamışlardı. Çalıştığı şirkette tam da Eren’e uygun bir pozisyon açıldığında, hemen patronlarına ondan bahsetmiş ve Eren bir hafta içinde işe başlamıştı.


“Yok daha gelmedi, kar yağıyor ya kesin geç kalır. Ya da “evden çıkamıyorum, arabam hareket etmiyor” falan deyip bugün gelmez, benden söylemesi.”

“Yaa öyle deme ya Eren, akşam için söz verdi, partiye gelecek. Gelir di mi?”


Eren Nil’e çaktırmadan sessiz ve derinden bir off çekti ve neşeli bir şekilde “Abartıyorum tabii ki Nil, kaçırır mı hiç o böyle bir partiyi!” diye de ekledi.


Bugünün doğum günü olması, posta kutusunda yanıtlanması gereken acil mail adedini azaltmadığı gibi, günlerden cuma olması, hafta sonuna kadar sonuçlandırılması gereken işlerin aciliyetini de arttırmaya devam ediyordu. Nil bu akşam mesaiye kalmak istemiyordu tabii ki. Hemen kollarını sıvadı ve acil işleri belirleyerek takımını toplantıya çağırdı.


Neyseki dışarıda dans edercesine yağan kar, güzelliği dışında bazı şirketlerin erken tatil olmasına sebep olmuştu da, otomatik olarak yetişmesi gereken işlerin sayısı yarıya inmişti.


Nil tam da neden kendisinin de o erken tatil olan şirketlerden birinde çalışmadığını sorgulamaya başlıyordu ki, masa ve sandalyesinin ancak sığdığı minicik odacığını koro halinde “Happy Birthday” şarkısı söyleyen üç kişilik minik takımı doldurdu. Ellerinde bayıldığı meyveli çikolatadan çiçek ve kocaman bir hediye paketiyle ona kahkahalar getirmişlerdi. Ne kadar genç ve umut doluydular, sanki hiçbir şey umurlarında değil gibiydi. Otuz beş yaş sendromuna mı yakalanmıştı da böyle abuk sabuk düşünceler basıyordu aniden? Hemen kendine gelmeli bu düşünceleri kafasından atmalıydı. Hayatının sonu, yalnızlığın başlangıcı, hele kesinlikle bir dönüm noktası falan değildi bugün, heryerde yazılıp çizildiği gibi.


Öğlen yemeğini aslında liseden kankası ile yiyeceklerdi. Arkadaşı akşam çocuklarına bakması için annesini ayarlayamadığından partiye gelemeyecekti. Ama bu talihsizliğinin üstüne bir de patronu öğlen yemeği saatine sarkacağı kesin olan o meşhur toplantılarından birini son anda ajandaya eklemişti.


“Çok üzgünüm Nil, ama biliyorsun ne desem boş. Sanki adam tüm hayatımızın sahibi, kölesiymişiz gibi son dakika toplantıları ile bizi ofise hapsetmekten kesin gizli bir keyif alıyor. İhtiyacım olmasa bir saniye durmam ya, yapacak bir şey yok. Söz veriyorum telafi edicem canım. Sen gününün tadını çıkart, akşamla ilgili tüm detayları da bekliyorum heyecanla. İyi ki doğdun, iyi ki varsın!!”


Nil üzüntü ile telefonu kapatırken, arkadaşına ondan önce aşkını bulup evlendiği ve anne olduğu için ne kadar imrendiği; çaresiz gecelerinde kıskançlıktan ağladığı aklına geldi birden. Ve garip bir hafiflik duygusu ile şu anda hiç de onun yerinde olmak istemediğini fark etti. Biraz suçlu, ama daha çok özgür ve mutlu hissetti kendini.


Eren yan odacıktan Nil’in iptal olan öğlen planlarını duyar duymaz, ofiste en yakın arkadaşlarına haber salarak, yeni açılan Boğaz kıyısındaki restorana yer ayırttı. Kızlardan birisi Nil’e herkesin orada olacağını çaktırmadan, sanki sadece ikisi öylesine yemeğe çıkıyorlarmış gibi onu restauranta getirecekti. Sonra ikisi içeri girdiklerinde herkes “Sürpriz!!” diye bağıracaktı. Bütün bunları sadece Nil’in yüzündeki bir anlık şaşkınlık ve mutluluk ifadesini görebilmek için yapıyordu Eren.


Gün, Nil’in beklediğinden çok daha keyifli ve güzel geçiyordu. Arkadaşının son anda iptal ettiği öğlen yemeği; işe geç gelip, doğum gününü kutlamayı bile düşünememiş olan Kerem’in yarattığı hayal kırıklığı çoktan aklından çıkmıştı. Sürpriz öğlen yemeği keyfini yerine getirmişti, işten de erken olmasa bile zamanında çıkmayı başarmıştı. Eve gitmeden önce kuaföre uğrayacak, üstünü değiştirdikten sonra anneleri ile yemeğe gidecek ve oradan da parti için ayarladığı mekanda kutlamalar devam edecekti.

Önce saçı hayal ettiği gibi olmadı. Lüleler istediğinden fazla olmuş, saçı istediğinden daha çok kabarmıştı. Düzeltecek vakit de yoktu, cuma trafiğinde kendini eve attığında ancak giyinebilecek ve makyaj yapacak zamanı kalmıştı. Bu akşam giymek için özenerek aldığı ve terziye daralttırdığı siyah, iki yanında düz parıltılı şeritler olan pantolonu ile ince askılı siyah şifon bluzunu özenle giydi.

Aaa bir haftada kilo mu almıştı, yoksa terzide üstüne tam oturan pantolonu durduğu yerde çekmiş miydi? Fermuarı bir türlü kapanmıyordu. Korse ile denedi ama bu sefer de çok rahatsızdı. Yine de bu pantolonu o kadar giymek istiyordu ki, korseye katlanmaya karar verdi.


Yemek için anneleri ile buluştuğunda annesi her zamanki gibi, onunla yaşıt olan kuzeninin yeni evinden, işinden, kocası ile olan mutlu evliliğinden bahsetmeye başladı. Bir yandan korsesinden fırlamak üzere olan karnını düzeltmeye çalışırken bir yandan da “Annecim, bugün bari kuzeni kapının dışında bıraksan?” diye boşuna konuşuyordu. Annesi bu arada çoktan kuzeninin şimdi de hamile olduğu haberini patlatmıştı bile.


“Hoş belki bu güzel haberi sana çoktan kendisi vermiştir bile” diyordu annesi. Nil’in konuşmasına fırsat vermeden devam etti. “Belki de bu gece sana sürpriz yapacaktı, ama ben dayanamadım yine” derken acı acı gülüyordu. Ne sürpriz ama diye geçirdi içinden Nil.


Nil kuzeni için çok sevinmiş olduğunu belirterek ve hiç istifini bozmadan yemeğin sonunu kazasız belasız getirmeyi başardı. Gerçekte ise kendini bir savaşı daha kaybetmiş hissediyordu. En yakın arkadaşından sonra kuzeni de evlilik ve çocuk kulvarında ona fark atmışlardı. Onun ise daha bir sevgilisi bile yoktu.


Otuz beşinci doğum gününde hayatını gözden geçirirken içi daralmıştı. Normalde kendini çok kötü hissetmezdi ama annesi başkalarının hayatlarını yüzüne vurarak,  kendisini iyi hissetmesine engel olmak istercesine her fırsattan yararlanıyordu. 


Tek umudu, umutsuzca aşık olduğu Kerem’di. Bu akşam ona tüm gücünü toplayarak duygularını açacaktı. Eren’le bir erkeğin duymayı isteyebileceği şeyleri konuşmuşlar ve bu akşam için çok prova yapmışlardı. Eren’in hep yanında olması, onu anlaması, koşulsuz sevgisi ona çok iyi geliyordu. İyi ki Eren vardı, kızlar duymasın ama en iyi dostu Eren’di.


Hala günün hayal ettiği zirvede, Kerem’in kollarında bitme ihtimaline tutunmuş olarak, hafif umutsuzluk bulutları ile gölgelenmiş düşünceler içinde bir taksiye atladı ve Karaköy’deki barın yolunu tuttu. Birkaç arkadaşı çoktan mekana varmışlar, “Nerde kaldın? Seni bekliyoruz.” mesajları gelmeye başlamıştı.


İçeriye girdiğinde bir çığlık koptu, uzun süredir görmediği noel tatili için yurtdışından gelen dostları, eski işyerinden, liseden arkadaşları onu kucaklamak için sıraya girmişlerdi. Kimin hoşuna gitmezdi ki böyle bir karşılama. Gri bulutlar hemen yerlerini tertemiz açık bir gökyüzüne bıraktılar… Danslar edildi, içkiler içildi, şarkılar söylendi. Eğlence doruklarındaydı ki gece yarısına doğru sonunda Kerem de kapıda göründü. Nil’in nefesi kesilmiş, eli ayağı bir birine dolanmaya başlamıştı. Yardım için gözleri Eren’i ararken, o yanında beliriverdi. Eren elini Nil’in beline dolamış, Kerem’i karşılamak için kapıya gitmesine engel oluyordu.


“Neler oluyor, bırak da Kerem’e hoşgeldin diyeyim” derken, Kerem’in hemen arkasından, şirkete yeni giren genç kızın oldukça seksi bir kıyafetle içeri girdiğini ve Kerem’le sarmaş dolaş dansa başladığını gördü. Az daha elindeki şarap kadehini düşürüyordu ki, Eren onu tuttu ve barın diğer tarafına doğru sürükledi. Büyük pencereden dışarda hızlanmış ve lapa lapa yağan kar Nil’e kalbine çarpan birer soğuk ok gibi geliyordu. Sabahki umut ve neşesi kaybolmuş, gün içinde unutmaya çalıştığı tüm terslikler ağır birer odun küfesi gibi göğsünün üstüne binmişlerdi.


Nefes alamıyordu. Her şeye, herkese çok kızgındı, ama en çok da kendisine. Boşuna nasıl ümitlenmişti. Her şeyin iyi gideceğine, artık şansının döndüğüne nasıl inandırmıştı kendisini. Oysa yoktu işte düzelen bir şey. Yalnızdı, otuz beşine gelmiş, hayatın yarısını devirmişti ama bundan sonrasında ne olacağı ile ilgili hiç bir fikri yoktu. Umudu da yoktu hayallerinin artık gerçekleşeceğine dair. Hatta hayallerinin ne olduğundan bile pek emin degildi.

Kabul etmesi gerekiyordu artık sevilmeyeceğini. Soğuk kış gecelerini, doğum günlerini, kutlamaları, yaz tatillerini bir başına, etrafındaki mutlu ailelere bakarak, gıpta ile geçireceğini.


Bu düşüncelerle, yüzünde sahte bir gülücükle kesmişti pastasını. Herkesin alkışları arasında, biran önce partinin bitmesini ya da kimseye çaktırmadan ortadan kaybolmayı diliyordu ki Eren tekrar yanında belirdi.


“Nil, dans edelim mi?” dedi. “Ya boşver Eren, ben burayı bir an önce terk etmek istiyorum aslında, şunlara baksana.” Kerem ile sevgilisini gösteriyordu üzgün gözleriyle.


“Nil kızma ama, sen de biliyorsun ki, Kerem hiçbir zaman ciddi ilişkilerin adamı olmayacak. Kız arkadaşı olsan bile bir kaç ay sonra sen bıkacaksın ondan, sığlığından, düşüncesizliğinden ve en önemlisi de bencilliğinden. Gerçekten kendini bunun için hırpalamaya değer mi? Hem de bu gece. Hadi bak 'Ella ve Louis'in en sevdiğimiz parçası çalıyor.”


Niye Eren gibi birine aşık olamıyorum ki ben, diye geçirdi içinden. Elini uzattı ve Eren’i daha fazla üzmeden dansa başladılar. Ortaokuldaki o çayı hatırladı Nil. Eren ile ilk danslarını, Eren’in dudağına kondurduğu o masum öpücüğü, ikisi de deli gibi çarpan kalplerini ve kızaran yanaklarını gizleyememişlerdi birbirlerinden.


Ama dostlukları o kadar değerliydi ki. Etraflarında kendileri gibi önce arkadaş sonra çift, sonra da nerdeyse düşman olan yaşıtlarını görünce, sonlarının onlara benzemesinden korkarak çıkmaktan vazgeçmiş, bir anlaşma yapmışlardı. Hep iki iyi arkadaş olacak, ne olursa olsun kopmayacaklardı.


Eren danstan sonra herkese iyi geceler dileyerek Nil’i kaçırırcasına bardan çıkarttı ve arabasına yürürlerken küçük bir hediye paketi uzattı. Nil sanki bu paketi hatırlıyordu biryerlerden.


Yeşil derin gözleri ile sıcacık, öyle içten, öyle sevgi dolu bakıyordu ki Nil’e. “Nil, lütfen kızma, söyleyeceklerimi beni kesmeden dinle lütfen.” dedi ve uzaklara bakarak devam etti. “Ben çok düşündüm, seni aklımdan çıkartmaya, etrafımdaki başka kadınları sevmeye çalıştım. Ama itiraf etmeliyim ki kimse ile senin yanında olduğum kadar ben olamadım.


“Görüyorum ki sen de pek mutlu değilsin. Benimleyken gülüyor yüzün, saklayamazsın benden. Yoksa çoktan çıkarırdın beni hayatından.” Burada acı bir kahkaha atarak Nil’in tepkisini anlamak için ürkerek gözlerini kitlendiği uzaklardan Nil’in gözlerine doğru kaydırdı. Ve Nil’in gözlerinde birikmiş yaşları gördü.

Eren tekrar ağzını açmak üzere idi ki, Nil elini dudaklarına götürdü.


“Ama ya yürütemezsek?” derken gözyaşları yanaklarına doğru süzülmeye başlamıştı, ama yüzünde bir gülümseme de belirmişti.


Hatırlamıştı Nil sonunda, elindeki paket yıllar önce 'bence ayrılmalıyız ve dost kalmalıyız' dediği akşam Eren’in elinde ona getirdiği doğum günü hediyesi idi. Eren Nil’in konuşması üzerine diğer hediyelerin arasından kendisininkini alıp, erkenden eve gitmişti o gün. Nil paketi heyecanla ama dikkatle açtı ve iç içe iki kalbin ucunda sallandığı altın kolyeyi boynuna takması için gülümseyerek Eren’e uzattı.


Seçil Erginler

26 Kasım 2018, Jericho


 
 
 

Comments


Post: Blog2 Post

©2020 by Seçil Erginler. Proudly created with Wix.com

bottom of page