Kutular
- Seçil Erginler
- Sep 22, 2019
- 3 min read
Hangi kutudan başlasam acaba?
Kutuların üzerindeki nereye ait olduklarını söyleyen etiketlere boş boş bakıyorum. Üst üste yığılmışlar odanın her bir yanına. Kapısını kapatınca odanın, gözlerden uzaktalar, ama aklımdan çıkmıyorlar bir türlü.
Bekliyor kutulardaki eşyalar, oradan çıkıp da hayata karışmayı. Kaldıkları yerden devam etmeyi. Oysa öyle yorgunum ki, bıktım boşaltıp hepsini yerleştirip, bir düzen kurmaya çalışmaktan.
Mehmet iş değiştirdikçe tekrar o kutulara giriyorlar, yeni evin yolunu tutuyoruz hep birlikte. Bilinmeze, yeni bir şehre, yeni komşulara, yeni raflara, dolaplara taşınıyor, yerleşiyoruz. Öyle hadi yerlerinize deyince, bir parmak şaklatmayla da olmuyor ki. Kendi kendilerine ne kutulardaki yerlerini almayı öğrendiler bunca senedir, ne de çıkıp evde yeni köşelerine kurulmayı. Onu en iyi Mehmet yapıyor.
Her eve sığmıyorlar da ayrıca ve de yakışmıyorlar artık. Eskidiler, yaşlandılar, yoruldular.
Ben böyle açılmamış kutulara bakıp, odayı aydınlatmaya çalışan çıplak ampulü söndürüp kapıyı kapatmayı, işleri bir gün daha ertelemeyi geçirirken aklımdan, yandaki odadan Elvan’ın sesi yükseliyor:
¨Anne! Beyaz bluzumu gördün mü? Bulamıyorum dolapta yok.¨
Dün giyip de kirliye attığı bluzu bugün yıkanmış, ütülenmiş dolabında bulmayı bekliyor diye kızıyorum içimden.
¨Daha çamaşıra sıra gelmedi ki. Başka bir bluz giyiver.¨ diye cevap veriyorum.
Saate bakıyorum, nerdeyse öğlen olacak. Oysa daha yeni toplamıştım kahvaltı sofrasını. İçimi bir sıkıntıdır alıyor. Karşı apartmandaki teyzeye gidiyor gözüm tülün arasından. İmrenerek bakıyorum elindeki fincanına. Kahvesini yudumluyor. Açık pencereden hafif bir müzik yayılıyor dışarıya. Bana kadar ulaşmıyor sesi ama duyuyorum. Sehpanın üzerinde birazdan eline alıp, okumaya devam edeceği kitabı görüyorum. Biliyorum onun yemek hazırlaması gerekmiyor. Açılacak kutuları da yok. Yıllar önce açmış, yerleştirmiş hepsini. Çocukları da büyümüş çoktan. Hafta sonu torunlar ziyarete gelirler belki.
Küçükken de böyleydim. Hayallere dalar, çoğu zaman annemin haykırışı ile kendime gelirdim. Ne çok özledim onu. Gözlerim doluveriyor annemi düşününce. Özlüyorum onu. En çok da onun yanındaki beni. Ne planlar yapardık birlikte, öğretmen olacaktım. O da benimle okul okul, şehir şehir dolaşacaktı. Ben çocuklara okuma yazmayı, sayı saymayı, tarihi öğretirken, o da annelere dikiş, nakış öğretecek, sergiler açacaktı onlarla birlikte. Zilin sesi ile sıyrılıyorum geçmişten. Vaktim yok şimdi bunları düşünmeye. Elimin tersi ile, gözlerimi silip kendime çeki düzen veriyorum kapıyı açmaya giderken. Kim ki gelen bu saatte?
¨Abla bugün su verme sırası sende. Apartmanı temizliyorum da. diyor kapıcının karısı. Altında renkli bir şalvar, kollarını sıvamış bluzunun. Saçlarını tepesinde toplamış dağınık bir topuz ile. Bu yorgun, özensiz haliyle bile benden genç ve güzel diye düşünüyorum. Mehmet görse yine bana dönüp, ¨üstün başın düzgün ama yerleri silen şu kadın kadar enerji yok yüzünde.¨ derdi kesin.
Her apartmanın, her şehrin usulü farklı oluyor tabii. Her yerde yeni bir şey öğreniyor insan. İyi ki kutuların olduğu odanın kapısı kapalı diye geçiriyorum içimden. Tembel diye çıkmasın şimdi adım apartmanda. Fark ettirmemeye çalışarak içeriyi incelediğini biliyorum ben banyoya giderken. Bir koşu pis suyu boşaltıp tuvalete, dolduruyorum kovayı yeniden.
¨Deterjan da istiyor musun? diye soruyorum. Biraz arap sabunu istiyor. Utanıyorum.
¨Ben de arap sabunu yok, bir dahaki sefere alırım. Şimdilik evdeki deterjandan vereyim.¨ diyorum.
¨Tamam abla dert etme, ne varsa artık.¨ diyor. Kovayı alıp işine koyuluyor tekrar.
Kapıyı kapatıp mutfağa yollanıyorum ben de. Masanın üstünde soğumuş kahvemi, iki gündür okuyamadığım kitabımı görüp iç geçiriyorum. Yemeği hazırlasam, Mehmet öğle arasında eve gelse. Elvan’ı da alıp sohbet ederek, neşe ile yesek yemeğimizi. Sonra herkes işine dönse ve ben de kutularımı açıp yerleştirsem. Ev, yuvaya dönüşse sıcacık.
Kutulardan boşalan odaya pencerenin önüne bir koltuk ve yanına da bir sehpa koysam. Artık kahvemi soğutmadan içsem pencerenin önünde kahvaltıdan sonra. Kitabıma kaldığım yerden devam edebilsem. Apartmanda komşularım, arkadaşlarım olsa. Sonra onların çocuklarına derslerinde yardım etsem.
Annem kitaplıktaki resminden bana gülümsese, bir tek ben görsem. Kapı çaldığında kapıcının karısının geldiğini bilsem. Arap sabununu hazır etsem. Tekrar kutulara girmek zorunda kalmasam.
¨Anne, hala günlüklerim çıkmadı mı? Açılmadı mı bütün kutular? Nereye daldın yine?¨ diyen Elvan’ın sesi ile kendime geliyorum.
Seçil Erginler
22 Eylül 2019, İstanbul
Comments