Kaçış
- Seçil Erginler
- Jun 22, 2021
- 4 min read
Durağa yaklaşıyordu otobüs. Kalp atışları da giderek hızlanıyordu. İnmesem, yolun sonuna kadar gitsem mi diye geçirdi içinden. Vazgeçti. Kaçış yoktu. Yavaşça ayağa kalktı. Sonunda der gibi bakan kır saçlı adam, belini tutarak oturdu hemen boşalttığı koltuğa. O bunun farkında bile olmadan, birbirine yapışmış bedenlerin arasından orta kapıya varmayı başardı. Kısık bir sesle ¨Düğmeye basar mısınız lütfen?¨ dedi. Sadece kendisi duydu teşekkür ettiğini. Boş bir tutamak bulamadığından, frenle birlikte otobüsün arkasına doğru düşecekken hemen toparlandı. Sokağa adım atar atmaz derin bir nefes aldı. Temiz hava ciğerleri, bulutlanmış aklı, üstüne ağırlık çökmüş kalbi ile buluşunca hafifler gibi oldu bir an. Hızlı adımlarla yürümeye koyuldu.
Akşam sekiz olmasına rağmen gökyüzünün kararmamış olması, havanın limoniliği işten erken çıkmış hissi veriyordu. Köyde olsa çoktan yemeği bitirmiş olurdu. Annesi namaza durur o da bir çay koyup kapının önünde uzaklardaki köprüye dalıp hayaller kurardı şimdi. Kaçamak adımlarının onu götürdüğü yere gitmek istedi. Köşedeki kitapçıya gitseydi yine. Belki onu da görürdü, bu sefer konuşurlardı.
Delirdin mi sen? Kimlen konuşcan? Ne konuşcan? Unutamadın gitti.
Ahh ana, öyle deyince olmuyor ki?
Unutmazsan, yanına gider ondan kaçmazsan olacakları biliyorsun. Baban boşuna mı parmaklıklar arkasında çürüyor. Hadi doğru eve. Artık bu kitapçı, bu şehir de yasak sana. Ne duruyorsun, koş. Geç bile kaldın. Git topla bavulunu.
Kitapçının karşı caddesinde yavaşladı adımları. Durdu ve kapıya baktı. Onu davet eden, gelenleri buyur edip iki yana açılıveren cam kapılarda kendini gördü. Düşünmeden, korkmadan içeri girenleri, ellerinde torbalar mutlu, huzurlu çıkanları izledi.
Sonra kararlı adımlarla geçti karşı kaldırıma.
Kızım, ne diyom ben sana. Niye dinlemiyon beni?
Ana nereye kadar kaçacağım. Beş yıldır durmadım bir yerde beş aydan fazla. Yoruldum ortadan kaybolmaya çalışmaktan. İzimi silmeye uğraşmaktan. Başını hatırlayan var mı bu davanın? Neyin kanı, neyin davası? Nesillerdir bir biz bir onlar... Eksiltip eksiliyoruz. Bir nokta koymalı bu işe. Dinler belki beni. O da seviyor, biliyorum. Vuramaz beni.
Cam kapıda saçlarını düzeltti. Sanki nasıl göründüğünün bir önemi vardı. Dergilerin olduğu sağdaki bol ışıklı raflara yöneldi yine. Karıştırılabilecek açık magazinlere bakabilirdi saatlerce. Ama bugün işi vardı. Midesindeki yanmaya, kalbindeki davullar eşlik ediyor, ağzından çıkmak üzere olan yüreğini yutkunarak geri itmeye çalışıyordu.
Bu saatte buralarda olabilir mi?
Olmaz mı! Kesin şu rafın arkasında bekliyor seni. Silahı da elinde tabi. A benim deli kızım.
Artık korku ile yaşamak ve kaçmak istemiyorum ana, anlasana.
¨Merhaba!¨ Ensesinde beliren tanıdık sesle irkildi. Annesinin Kaç, durma orda aptal aptal! diyen telaşlı ve kızgın sesini bastırmaya çalışarak zor duyulan bir sesle ¨Merhaba!¨ diye cevap verdi. Dizleri titriyordu. ¨Ne zamandan beri kitap okumaya başladın?¨ Davullar hızlanmıştı.
¨Okumuyorum. Senin peşinden geldim.¨
Demedim mi ben sana. Sonunda buldular işte. Bunun için miydi her şey? Yemedim içmedim, okuttum, şehre gönderdim. Yaşatmak için didindim durdum. Baban mapusta çürürken, kızıma kıymayın beni vurun dedim. Ama beni dinleyen kim.
Tamam ana, yeter artık.
Yetmez. Gönlünü kaptıracak başka adam mı bulamadın? Katiline aşık olur mu insan?
O da beni seviyor ana, vurmaz beni o.
Bok vurmaz. Arkasında o kadar adam. Sıra onda. O beceremezse sonraki. Bilmiyon mu töreleri?
Sus ana, sus artık.
Başına gitti elleri. Kaparsa kulaklarını yok olacaktı o sesler, kaybolacaktı gerçekler. Bir kendi, bir sevdiği kalacaktı. Ve her şey bambaşka olacaktı.
¨Bu sefer nasıl buldun beni?¨
Güldü genç çocuk: ¨İşe girmişsin belediyede. Delisin sen. Gelin beni bulun der gibi. Haber verdiler. Ben de geldim iki üç gün önce.¨
Demedim mi sana. Dinleme sen yine. Yok okumuş adam temizlik mi yaparmış. İlla kayıtlı kuyutlu, sigortalı işlerde çalışmalıymış. Geleceği düşünürmüş. Hayalleri varmış. Hep kaçarak yaşanır mıymış?
Paniklemeye başlamıştı, davullar hızlanmış, bangır bangır inliyorlardı tüm vücudunda.
¨Baktım hemen her akşam uğruyorsun buraya. Saklandım önce. Seyrettim seni gizlice. Nasıl da dalıyorsun o magazinlere.¨ sustu, devam edemedi. Kara gözlerini dikti yeşil gözlerine. Bir yol bulsak, kurtarsak kendimizi der gibi baktı çocuk. Bir umut doğdu içine.
¨Hatırlıyor musun köyün çıkışındaki köprüyü? Köyde yapmayı hayal ettiğimiz o iki katlı evi? İlk balkonlu, iki katlı ev bizimki olacaktı. Ben yukarda kızlara el işi öğretecektim. Sen de aşağıda oğlanlara marangozluk. Dönemeyiz oraya biliyorum. Başka bir köy bulsak kendimize. Kimselerin bilmediği. Kaçsak. Şimdi. Birlikte.¨
İkisinin de gözleri doldu. Hayal ile gerçeğin farkında, kaygılı baktılar birbirlerine. Davullar zurnasız çaldı. Genç çocuk elini uzattı tutması için. Gülümsedi.
¨Akşam toparlan. Dikkat çekmeyecek, ufak bir çanta hazırla. Az bir eşya al yanına. Arkadaşında kalacak kadar. Yarın da işten çıkınca buraya gelme. Telefonuna bir adres göndericem. Orda bekle beni.¨
¨Tamam.¨ dedi umutla, sevinçle. Gözleri kitlenmiş, elleri kitlenmiş kaldılar bir süre magazinlerin önünde. O an bir ayrımda olduğunu fark etti. Beş yıldır görmediği annesi, burnunda tüten köydeki evin, bahçenin kokusu, senelerce sevdalısının elini tutarak duvağı ile geçmenin hayalini kurduğu köyün çıkışındaki köprü... Hepsi gözlerinin önünden bir bir geldi geçti. Kavuşmuşlardı ya sonunda, varsın kendi köylerinde olmasındı. Beraber kaçarlardı. Beraber bulurlardı yeni bir köy. İçindeki korkular uçup gitti.
Hayal mi görüyorum ana. Duydun mu bak? Var bir planı. Dedim sana vurmaz o beni, seviyor.
Kızım, bırakmazlar seni, sen kaç kendi başına. Dinleme onu. diye fısıldayan anasını duymuyordu artık.
Yakınlardan gelen güçlü bir silah sesiyle kendine geldi. Genç oğlan kızın önüne attı kendini elini bırakmadan. Etrafta çığlıklar duydu. Bir şey hissetmiyordu. Üstündekiler kırmızıya dönmedi. Canı yanmadı. Yıkılmadı. Neler oluyordu? Avucundaki el kaydı sonra. Tutamadı onu. Yere yığılan güçlü bedenin yanına çöktü. Davullar sustu.
Seçil Erginler
22 Haziran 2021, İstanbul
Comments