top of page

Karlı Bir Haftasonu

  • Writer: Seçil Erginler
    Seçil Erginler
  • Dec 13, 2018
  • 4 min read

Updated: Apr 29, 2020

Otobüsün camına çarpan kar taneleri eriyerek camda şekiller oluşturuyordu. Burcu’nun en sevdiği şeydi cam kenarında oturmak ve yol boyunca etrafı seyretmek. Lapa lapa yağan kar, keyfini daha da arttırmıştı.

Kemal elinde yeni aldığı kitabı ile yolculuğun başlamasını sabırsızlıkla beklemişti. Ama dışarıdaki soğuğu bastırmak için kaloriferleri sonuna kadar açan kaptanı hesaba katmamıştı. Yorucu bir günün ardından kitap okumak için ne kadar çabalarsa çabalasın sonunda göz kapaklarının kapanmasına mani olamayarak kendini uykuya çoktan teslim etmişti bile.


“Keşke baharda falan olsaydı doğum günüm. Bir parkta, yeni açan çiçekler ve kuş sesleri eşliğinde minik bir piknikle kutlayabilirdim o zaman. Ya da Boğaz’a karşı gün ışığında erken bir akşam yemeği yiyebilirdim.” diye yakınmıştı bir keresinde Burcu Kemal’e. Daha ilişkilerinin başlarındaydılar o sıralarda. Bu romantik haftasonunu özellikle Burcu’nun doğumgününe denk getirmeye çalışması bu yüzdendi Kemal’in. Tüm cesaretini toplamıştı, Burcu’ya evlenme teklif edecekti. Unutulmaz bir hafta sonu olmasını istiyordu.

Uzaklardaki dağın ardından çıkarak gökyüzünü aydınlatan dolunayı göstermek için sevgilisine döndüğünde, onun horlamakta olduğunu farketti .Önce çantasından telefonunu alıp, mesajlarına bakmayı düşündü. Ama uyku fikri daha ağır bastı ve tam boynunun altına minik yastığını yerleştiriyordu ki otobüs yalpalamaya başladı. Ani bir fren ve büyük bir gümbürtü ile birdenbire durdu.


“Neler oluyor, saat kaç? Geldik mi?” diyerek yerinden fırladı Kemal. Otobüsün içinde bir uğultu başlamıştı, herkes olan biteni anlamaya çalışıyordu ki muavin lastiklerden birinin patladığını, otobüsü lastik değişimi için boşaltmaları gerektiğini duyurdu.


“Yahu olacak iş mi bu şimdi? Bu soğukta, gecenin bir yarısı, yolun ortasında, dışarda mı bekleyeceğiz? Ne kadar sürer lastiğin değişmesi?” Kemal bir yandan söyleniyor, bir yandan da montunu giymeye çalışıyordu.


“Hiç de romantik değilsin sevgilim yaa. Dışarıya bir baksana.” Burcu bir yandan da heyecanla şapkasını ve eldivenlerini giyiyordu. Aceleyle kapıya yöneldi.

Dolunayın aydınlattığı bembeyaz örtü ile kaplı tarlalar boyunca sonsuza uzanıyormuş gibi görünen yolun kenarında, bir otobüs dolusu insan homurdanarak lastiklerinin değişmesini bekliyordu. Allahtan muavin, bir yandan kaptana yardım ederken, diğer yandan da herkese sıcak birer çay vermeyi akıl etmişti.

Burcu, Kemal’in koluna girmiş, onun da mis gibi kar havasını soluyarak, manzaranın keyfine varmasını ancak sağlamıştı ki, muavinin “işlem tamamdır millet, kalkıyoruz” çağrısı ile tüm yolcular sevinçle otobüse doğru bir kuyruk oluşturdular.


Sabahın ilk ışıkları ile Kemal uyanmış, akşamdan kalma poğaçasını kahvaltı niyetine yavan yavan yerken, Burcu hala gözlerini ovuşturuyordu. Birazdan otobüs anayoldan dağ yoluna sapacak ve yaklaşık yirmi dakikalık bir tırmanma sonunda hafta sonu tatillerinin keyfini çıkarmaya başlayabileceklerdi.


Otobüs otelin önünde durmaya yakın Kemal Burcu’ya kimliğini uzatarak, “sen otobüs durur durmaz resepsiyona git giriş işlemlerini hallet, ben de çantalarımızı alayım. Sıra olmadan bir an önce odamıza yerleşip, kaymaya çıkabilelim.” dedi. Her zamanki gibi organizasyonu yapmıştı, işini şansa bırakmaya niyeti yoktu.


Yine de odalarının anahtarına kavuşmaları yaklaşık bir saatlerini aldı. Kemal söyleniyordu, “Yıllardır bu işi yapıyorlar, hala gelen kalabalığı yönetip, en kısa zamanda odalarına yerleştirmeyi beceremiyorlar, anlamıyorum ben bu işi.”


“Amaaan. Ha on dakika önce, ha on dakika sonra. Birazdan odadayız, bavulları açtık mı yerleşiveririz hemen. Sonra da giyinip hemen kendimizi piste atabiliriz, söylenmeyi bırak artık Kemal.” Tam sözünü bitirmişti ki Burcu, Kemal’in odanın kapısını açmasıyla tek kisilik iki yatağı gördü ve birden tüm neşesi kaçıverdi. “Ya söylemedin mi büyük yatak olsun, iki yatak olmasın diye, ayrı mı yatacağız şimdi, kırk yılın başında gelmişiz bir tatile”.


İkisinin de canı sıkılmıştı bu duruma. Tam Burcu telefona sarılıyordu ki, açık pencereden dışarıda kayan ve eğlenen insanların, yüksek sesle çalan ve duyanda dans etme isteği uyandıran müziğe karışan şen sesleri içeriye ulaştı. Kemal de bu sırada yatakların arasındaki komidini kenara çekip, iki yatağı ortada birleştirdi ve neşeyle Burcu’ya döndü. “Hadi hemen hazırlan da dışardaki güzel dağ havasını kaçırmayalım.”


On beş dakika kadar sonra, ayaklarında kayakları, telesiyejde sıra bekliyorlardı. İkisi de patlayan lastiği, uzun ve yorucu yolculuğu, lobideki bekleyişi, hatta yatak faciasını bile çoktan geride bırakmışlardı. Öğlene kadar pırıl pırıl bir havada, vadiden aşağı kayıp, yukarıya doğru süzülürken yüzlerine vuran rüzgarda çocuklar gibi şen, karla kaplı dağların keyfini çıkardılar.

“İlk defa doğum günümde bu kadar eğlenceli bir şey yapıyorum, iyi ki geçen kış o dersleri aldırttın bana zorla, gerçekten de çok keyifliymiş kaymak.”


“Benimle kayıyorsun da ondan bu kadar keyifli aşkım.” diye atıldı Kemal hemen. “Bu zamana kadar nasıl aklına gelmedi anlamıyorum, tam sana göre bir spor aslında.“


“Ya Kemal ben acıkmaya başladım, öğlen ne yapacağız?” “İki seçeneğimiz var canım, ya yukarda bir şale var, orada sucuk ekmek yiyebiliriz. Ya da otelde açık büfe.” Burcu’nun sucuk ekmek kelimelerini duyunca gözleri yuvalarından fırlamış, ikinci seçeneği dinlememişti bile. Kemal de bunu bekliyordu zaten. O da dağda yemekten sonra sıcak şarap içmeyi iple çekiyordu. Akşam içinse bambaşka planları vardı.


Sucuk ekmeklerini alıp, kulübenin dışındaki şezlonglara uzandılar. İkisi de tek kelime etmeden yemeklerine gömülmüşlerdi. Tam birer lokma almışlardı ki, birden kar yağmaya başladı. Önce çok önemsemediler, “birazdan geçer, hafif yağıyor zaten” dedi Kemal. Ama kar onlar sandviçlerinin ortasına gelmeden iyice hızlandı ve kendilerini içeriye zor attılar. Pencere yanındaki tüm masalar dolmuş olduğundan, bardaki yüksek taburelere oturdular. Yine de keyifleri yerindeydi. “Kar hafifleyene kadar burada takılırız, sonra da kaymaya devam ederiz” demişti Burcu.


Ama kar durmak bilmediği gibi iyice hızlandı ve tüm pistler kapandı. Telesiyejler de çalışmıyordu. Kara kayarken yakalanıp, bulunduğu yerlerde kalan çok fazla kişi vardı, havanın sabahtan güzel olmasına aldanmıştı herkes. Şimdi teker teker araçlarla otele götürülecekti misafirler ama kulübedekiler, güvende ve sıcakta olduklarından en son tura kalmışlardı. Burcu’nun neşesi yine kaçmıştı. Daha yarım gün bile kayamadan, günü bitirmek zorunda kalmak canını sıkmıştı.


Bu sırada Kemal, tuvalete gitmek için yerinden kalktı ve Burcu’ya çaktırmadan barmene işaret etti. “Gün batımına doğru telesiyej ile çıkıp, yukarda sevgilime evlenme teklif edecektim. Yarın öğleden sonra dönüyoruz ve bugün onun doğum günü. Buradan otele gidişimiz akşam yemeğini bulur herhalde. Bana nasıl yardımcı olabilirsin?” diye sordu. Barmen “Abi sen merak etme” diyerek fısıldamaya başladı.


Burcu söylenip duruyordu, telefonunun şarjı da bitmek üzereydi, zaten bitmese de çekmiyordu burada. Gelen kutlama mesajları ve aramalara bakamıyordu. Bu doğum günü bir bozulup bir güzelleşiyordu ama bundan sonra düzelebileceğine dair bir umudu yoktu. Herhalde otele döndüklerinde sadece uyuyacak hali kalmış olacaktı. Acaba yarın hava nasıl olacak diye düşünürken kulübenin neredeyse boşaldığını farketti. Herkes nereye kaybolmuştu böyle. Hava da yavaş yavaş kararmaya mı başlıyordu ne. Yoksa kulübenin ışıkları mı loşlaşmıştı o farketmeden. Etraftaki mumları gördü sonra. Kemal de nerede kaldı diye düşünürken, hoparlörlerden Frank Sinatra yankılanmaya başladı. ‘My Way!’ çalıyordu. Kemal yanında, elinde iki kadehle beliriverdi.


“Hani sıcak şarap içecektik, bunlar ne?” diye sordu Burcu, hala tam olarak aksiliklere siniri geçmemişti, sesinde hüzün ve neye olduğunu kendisinin de bilmediği bir kırgınlık vardı.


“Şampanya hayatım” dedi Kemal. Doğum günün kutlu olsun! Kadehleri tokuşturdular, Burcu’nun yüzü tekrar gülmeye başlamıştı. Ümitsizliğe erken kapılmıştı yine. O sırada Kemal’in cebinden minik bir kutu çıkartmakta olduğunu gördü. Gözlerine inanamıyordu. Yoksa, yoksa…


Seçil Erginler

13 Aralık 2018, Jericho



 
 
 

Comentarios


Post: Blog2 Post

©2020 by Seçil Erginler. Proudly created with Wix.com

bottom of page