İskelede
- Seçil Erginler
- Dec 7, 2019
- 2 min read
Akşamları restoran olarak kullanılan otelin iskelesindeki büyük minderlerden birinin üzerine sermişti turkuaz rengi peştamalını. Diğer minderi de gölgesinde oturduğu şemsiyenin direğine dayamış, kitabından kafasını kaldırdığında lacivert denizi, ufuktaki adaları ve gökyüzünü rahatça görebilecek şekilde yaslanabileceği rahat bir koltuk oluşturmuştu.
Buraya ilk on beş yıl kadar önce gelmişti. Yine böyle iskelede bir şezlongda uzanmış, Maeve Binchy’nin kitaplarından birini okuyordu. Bir bilmece gibi her bölümde farklı karakterlerin bakış açısından anlatılan romanı heyecanla çözüyordu. Öğlen sıcağında buz gibi şarabını yudumlayarak kitabına dalmış gitmişti o gün de.
Şarabı bittiğinde garsonla göz göze gelebilmek için bakınırken yan tarafta güneşlenmekte olan onu görmüştü. Önceki akşam yalnız başına yandaki masada yemek yiyen adamdı bu. Kendisi gibi tek başına tatil yapan, etrafla çok ilgilenmeyen değişik bir tipti. Elinde şarabı ufuktaki adalara, aya, denize bakakalmış; yemeğe kendisinden sonra gelen masalar kalkarken çatal ve bıçağı daha kirlenmemişti bile. Kadınların pek yalnız bırakmayacakları yakışıklılıkta olduğundan, yalnızlığı tercih etmesi dikkatini çekmişti.
Garsonu yakalamayı unutmuş kendisi gibi gölgeye çekilmiş kitabını okumakta olan adama bakakalmışken, adam da elindeki kitabı bırakıp yattığı yerden doğrulmuş, üzerinde gezinen gözleri hissetmiş gibi ona dönmüştü. Bir süre öylece göz göze kalmıştılar. Kitabının ayracını, gözlerini adamdan ayırmadan kaldığı sayfaya koyarken, garson bu sessiz buluşmayı bozmuştu. Boşalan kadehini, güneşte kalan bacaklarındaki yanmayı hissedince hatırlamış ve garsondan yeni bir kadeh buz gibi Chardonnay istemeyi akıl edebilmişti neyse ki. Kaybettiği bir sohbet açma fırsatına sıkılmış olarak arkasına yaslanıp kitabına döneceği sırada adam ¨Pardon! Bana da aynısından lütfen.¨ diye seslenmişti garsonun arkasından.
Geri kalan üç günü nasıl başlayıp, geliştiğini anlayamadığı ama kendini içinde bulmaktan sonsuz keyif aldığı, bir rüyada geçirmişti. Gündüz güneşlendikleri iskelede, mum ışığında yemeklerini yemişler, dolunay eşliğinde sahil boyunca yalınayak yürümüşlerdi. Geceleri bazen adamın, bazen de onun odasında geçirmişlerdi. Ellerinin yüzünde, göğsünde gezişini, yumuşacık dudaklarının kondurduğu sayısız öpücükleri, sımsıkı sarılıp balkonun geceye açılan kapısından yıldızları seyredişlerini gerçekten yaşıyordu. Bu büyüyü bozmak en korktuğu şeydi. Yaşadığının gerçek olamayacak kadar güzel oluşu onu korkutuyordu. Bir sabah uyanacak ve bu düşün hayalini ömür boyu benliğinde yaşatacaktı.
Bu yaz on beşinci yıldönümü için gelmişti yine. Önce kucağındaki Maeve Binchy’ye sonra boşalmış kadehine bakmıştı. Etrafta garsonu arayan gözleri iskelenin diğer yanındaki boş minderlere takılıp kalmıştı.
Seçil Erginler
7 Aralık 2019, İstanbul

Comments