İlham Perisi
- Seçil Erginler
- Dec 10, 2020
- 5 min read
Updated: Feb 10, 2021
Kalabalığın sesi bir bulut gibi yükselerek üstlerinde asılı durdu. Şampanya kadehlerinin tokuşma sesleri, köşedeki sarışın, zayıf ve güzel kadının şen kahkahası, mırıldanmaların üstüne çıkıp kulağına kadar geldi. Oysa yerine çakılmışçasına ne sohbete dahil olabiliyor, ne de orayı terk edebiliyordu. Kimsenin dikkatini çekmediğine emin olsa da, o an görünmez olabilmek için neler vermezdi.
Kocası ise inanılmaz keyif alıyordu bütün bu curcunadan. Küçük gruplar arasında adeta dans ederek dolaşıyor, herkesle şakalaşıyor, elindeki kadeh dolup dolup boşalıyordu.
¨Hayatım, bu nasıl bir yetenek. Her biri diğerinden farklı, birbirinden güzel tablolar. Yine de ortak bir yanı var. Nasıl da yakalamışsın dehayı, takmışsın koluna, valla bravo!¨ dedi daha yeni tanıştığı, yurtdışında yaşayan kolektör kadın. Boynundaki büyük taşlardan oluşan kolye, her sallanışında şangırdıyor, konuşurken parmaklarındaki büyük yüzükler insanın gözünün, ağzının içine giriverecek gibi oluyordu.
¨Aslında ilk tanıştığımızda ikimiz de öğretmenlik yapıyorduk aynı okulda. Zamanla Sacit resme sardı ve işte buradayız. Kimse kimseyi keşfetmedi yani.¨ diye geveledi ağzında ama gürültü ve ilgisizlikten, kendisinden başka duyan olmadı söylediklerini.
Niye gelmişti ki? Buraya ait değildi, kendini çok yabancı ve yalnız hissediyordu. Ne giyeceğini bilememiş ve yine tutturamamıştı. Kumaş pantolonunun üstündeki bol uzun kazak, gereğinden fazla sade ve özensizdi.
Sacit de içeri girer girmez ilgilenecek bir detay bulmuş, uzaklaşmıştı ondan. Kimse ile tanıştırmamış, bir kez olsun yanına gelip, ‘Nasılsın? Ne durumdasın?’ diye de sormamıştı üstelik. İçeriye giren ilk kişi ile birlikte, o kendine ait dünyasında, bir güneş gibi parlamaya başlamış, karanlıktaki Zeliha da köşesine çekilmişti.
Bari arkadaşlarımdan biri gelseydi de, yalnızlığımı paylaşırdı diye düşündü, ama Sacit’in tavırları sayesinde kimse kalmamıştı böyle ortamlarda ona eşlik edecek. Mutlaka bilmedikleri ya da anlamadıkları bir şeyi yüzlerine vurur, aşağılayıcı bir bakış atar, geldiklerine geleceklerine pişman ederdi onları. Nasıl dayanıyorsun bu cahillere bakışını da atmayı unutmazdı ona sonrasında.
Önce lavaboya uğrayıp, oradan da paltosunu almak için vestiyere gitmek ve çıkış kapısından sıvışıp karanlık sokakta kaybolmak için planını yaptı. Bütün gücünü toplayıp, ilk adımını atmak üzere iken ¨Hala karanlık köşelerde mi saklanıyorsunuz?¨ diyen ses ile irkildi.
Sesi tanısa da karşısında onu görünce bir an afalladı. Sonra gözlerinde bir parıltı belirdi. İki yıl olmuştu ilk sergideki karşılaşmalarından bu yana.
O geceye götürdü onu bu ses. Salona parlayan yıldız ressamın kolunda, en az onun kadar ışıldayan ilham perisi olarak girişini anımsadı. Sacit’i keşfeden, kızıl saçlı, yeşil gözlü galeri sahibi kadın Zeliha ile de ilgilenmiş, onları birbirini tamamlayan bir çift olarak lanse etmeyi uygun görmüştü daha fazla ilgi çekmek, farklı olmak için. İlk sergi için başarılı da olmuşlardı.
¨Siz mi sıkıldınız üzerinize çektiğiniz meraklı gözlerden ve flaşlardan, yoksa bu duruma dayanamayan sanatçımız mı ışığından uzaklaştırdı sizi Zeliha Hanım?¨ diye sordu sesin sahibi tekrar.
O ilk sergi gününde bile kalabalığa giriş ve sanatseverlerle tanışma faslından sonrası Zeliha’yı baymış, kendine ışıklardan uzak, sakin bir köşe bulmuştu ki, galeri sahibinin kendisi gibi bu dünyadan keyif almayan kocası Ahmet belirmişti yanında.
Laf lafı açmış, çok uğraşmalarına gerek kalmadan da evrilivermişti kitaplar, sinema festivalleri, edebiyat dergileri ile dopdolu sohbetlerine. İkisi de zamanın nasıl geçtiğini anlamamışlardı bile. Bu kokteyllere, şatafat dolu kutlamalara ne kadar ait değillerse, o karanlık köşe ikisi için de o kadar huzur dolu gelmişti.
¨Ne konuştunuz o köşede bütün gece sevgilim? Hiç yanıma gelmedin bile.¨ Sesindeki kıskançlığın hoşuna gittiğini belli etmemeye çalışarak cevap vermişti Zeliha.
¨Seni resimlerine hayran insanlardan ve iltifatlarından ayırmak istemedim. Biraz da bunaldım ne yalan söyleyeyim. Sevmem bilirsin oldum olası böyle ortamları. Yapmacık geliyor. Galeri sahibinin kocası da bunalmış, ya da beni eğlemek için gönderdi kadın, kim bilir? Yalnız ve çaresiz görünmesin ilham perin diye.¨ Son cümlesini söylerken güldü söylediklerine kendi de inanmayarak. O gece orada onu kimsenin düşünmeyeceğinin gayet farkındaydı. Hatta kocasının onları sohbet ederken fark etmiş olması bile şaşırtıcıydı doğrusu.
Sacit’in resimlerindeki canlı renkler, dalgalı denizler, masmavi gökyüzü ve hep uzaklarda saçları rüzgarda dalgalanan ve kalabalığı seyreden yalnız kadın, herkesi çok etkilerken, Zeliha’yı hüzne boğuyor, o resimlere, o yalnızlığa ve soğuğa hapsedilmiş hissediyordu kendini. Ahmet’le o geceki sohbeti tüm bu yalnızlığın ve ilgisizliğin içinde ona uzatılmış bir can simidi gibiydi.
O günden sonra Ahmet’i bir daha görmedi. Sacit ile bozulmaya başlayan ilişkilerinin uçurumun kenarına ittiği gönlünün Ahmet’e daha ilk görüşte kaydığını hissettiğinden, onu arayıp bulmaya da hiç çabalamadı. İkisi de evliydi. Karanlık köşelerdeki sessiz yalnızlığında o geceki sohbetlerine sığındı sıkça.
Evlilik yıldönümlerini eskiden olduğu gibi baş başa, Avrupa’nın hoş bir kasabasında, müzeler, sergiler gezip, değişik restoranlar keşfederek geçirmeyeli uzun zaman olmuştu. Son yıllarda yalnız başına geçirmek zorunda kaldığı yıldönümlerinde o günlerin anıları Zeliha’nın içini ısıtıyordu.
Bu yıl, sonunda tüm cesaretini topladı ve yaklaşmakta olan yirminci yıldönümleri için kolları sıvayıp, bu seferki seyahatin aşklarını, evliliklerini kurtarabileceği ümidine sımsıkı sarıldı. O tarihlerde Sacit’in boş olması için asistanı ile de tüm ayarlamaları yapıp, biletleri, oteli her şeyi heyecanla ayarladı.
Tam planladığı seyahat öncesi, son sergide Ahmet’le karşılaşmayı beklemiyordu. İki yıldır hayalindeki karşılaşmalarında çok farklı sohbetler yapmış olsalar da, karşısında duran Ahmet’e ne diyeceğini bilemiyordu. Uzun sessizliği Ahmet bozdu.
¨Epey oldu görüşmeyeli. Hiç değişmemişsiniz.¨
¨Siz de! Festivaller için ülke ülke gezmeye devam ediyor musunuz?¨
¨Film festivalleri mi? Evet. Unutmamışsınız. Hatta gelecek ay Roma’ya gideceğim. Ne yazık ki bundan benim kadar keyif alan bir eşim olmadığı için yine yalnızım.¨ Cümlesini bir soru ile bitirmek istese de o cesareti kendinde bulamadı Ahmet.
¨Gerçekten mi? Biz de Sacit’le yıldönümümüz için Roma’ya gideceğiz gelecek ay. Henüz o bilmiyor ama. Demek Film Festivali de varmış aynı dönemde?¨
¨Evet evet, şu hani müziklerine de hayran olduğunuzu söylediğiniz, ‘Life is Beatiful’ ve ‘Ladies in Lavender’ filmleri de tekrar gösterilecekmiş. Size de bilet alabilirim isterseniz. Sacit Bey de ilgilenir mi?¨
Acı bir gülümseme kapladı Zeliha’nın yüzünü. Sacit’in galeri sahipleri ile ilişkilerini geliştireceği sergileri gezmeyi yeğleyeceğini söylemedi bu kibar adama.
¨Siz telefonunuzu verirseniz, programıma bir bakayım, bana da bilet almanızı isteyebilirim belki.¨ dedi, ‘Karanlıkta yüzümün kızardığı belli olmuyordur inşallah!’ diye içinden geçirirken. Bu biletleri isteyen yüreği yerinden fırlayıp vücudunu terk edecek gibi hızla atarken, utanan ışıl ışıl parlamaya başlayan gözleri ise hislerini ele vermekten çekiniyordu.
Telefonlarını verdiler birbirlerine. Yakınlarındaki grupta onlara gülümseyip meraklı gözlerle kadeh kaldıran kızıl galeri sahibini fark eder etmez, Zeliha bir arkadaşı ile yemek randevusu olduğu bahanesi ile orijinal planına uyarak karanlık sokaklarda kayboldu.
Kısa bir süre sonra bir akşam, ertesi hafta gerçekleşecek kutlama sürprizini Sacit’e açıklamak için hazırladığı muhteşem masanın başında, yapılı saçları, kırmızı ruju ve Sacit’in en sevdiği seksi elbisesi ile mumlar tamamen eriyip sönene kadar onu bekledi.
Tam masayı toplamaya başlamıştı ki, kapıdan içeri her halinden sarhoş olduğu belli olan kocası girdi. Sacit girişteki tabureye oturup ayakkabılarını çıkarırken, heyecanla konuşmaya başladı.
¨Şu kızıl galeri sahibini hatırlıyor musun? Hani ilk sergimi yapmıştım onunla. Beni aradı bu öğlen. Çok ilginç bir sergi teklifi ile çıktı karşıma bu sefer. O kadar heyecan verici, farklı bir konsept ki çalışmaya başladım bile. Önümüzdeki iki hafta deliler gibi resim yapıp, yetiştirmem lazım. Her şey ‘acele’ teması üzerine kurulu. Bayılacaksın sen de!¨
Zeliha her ne kadar eskiden olduğu gibi kocasının mutluluğuna sevinmeye çalışsa da, artık bu ilişkideki yalnızlığı dayanma gücünü tüketme noktasındaydı.
Hiçbir şey söylemeden elindekileri mutfağa götürdü. Sacit, bu mutlu habere sevinemediği her halinden belli olan eski aşkına bakarken, deminki heyecanından eser kalmamıştı. Bu umursuzluğa, yalnız bırakılmaya daha fazla dayanamadı, bağırmaya başladı.
¨Bıktım bu senin tepkisizliğinden, mutsuzluğundan, melankolinden!¨ derin bir nefes alıp devam etti.
¨Başarılı ve ünlü olmam seni mutsuz ediyor değil mi? Benim için sevinemiyorsun bile. Ben yükseldikçe, sen düşüyorsun Zeliha, içimi tüketiyorsun.¨
Bu sözler Zeliha’nın içindeki son ümit damlacıklarını da buharlaştırıp, uyumanın, uzaklaşmanın, yürümenin hiçbir şeye ilaç olmayacağını iliklerinde hissetmesine sebep oldu.
¨Ben de tükendim ve yenilenemiyorum bu şekilde. İlham perin de olmadığıma göre artık, senin zaten bana ihtiyacın yok. Sen sergine çalış, ben de yirminci yılımız için planladığım seyahate tek başıma çıkayım. Gitmeden boşanma işlemlerini de başlatırım hemen. Korkma senden hiçbir şey istemiyorum. Evin de, paran da senin olsun!¨ diyerek hızla odasına gitti, anahtarın dönme sesiyle Sacit yarı toplanmış masaya baktı ve şarap şişesine uzandı. Zeliha çantasından telefonunu çıkarıp, geç kalmamış olma umuduyla arama tuşuna bastı.
Seçil Erginler
10 Aralık 2020, İstanbul
コメント