top of page

Hayaller ve Gerçekler

  • Writer: Seçil Erginler
    Seçil Erginler
  • Dec 26, 2020
  • 8 min read

Updated: Feb 10, 2021

Okul bitmeden önceki son yaz tatiliydi bu. Hala dilediği saatte, dilediği gibi sporunu yapabiliyor, denize giriyor, arkadaşları ile pervasızca vakit geçirebiliyordu.

Sitedeki tenis kulübünde, güneş tepelerine yükselip ortalığı kavurmadan, sabahın serin saatlerinde Turan Hoca ile ter atmaya bayılıyordu.

Bir önceki gece eve kaçta gelmiş olursa olsun, sabahın tam sekizinde mini etekli tenis kıyafeti ve raketi ile pür enerji korttaki yerini almış oluyordu.

İlk babasının zoru ile gelmişti buraya ama Turan Hoca o gülen mavi gözleri ve yapılı vücudu ile Bahar’ın içinde kelebekleri harekete geçirmişti. Babası olan biteni anlamamış, kızının spor aşkına tutulmasına memnun, kayıt yaptırmıştı yaz için. Yine de sektirmeden her sabah soluğu kortta alan Bahar’a şaşmaktan kendini alamıyordu.

Adamın sesindeki yumuşaklık, attığı sert servisleri karşılamak için kortta bir o yana, bir bu yana koşturan Bahar’a müzik gibi geliyordu. Ders sırasındaki neşeli sohbetleri onu mest ediyor, kendisinin iki katı yaşındaki bu olgun adamla daha fazla vakit geçirebilmek için fırsat kovalıyordu.

O sabah Turan Hoca elinde, kortun girişindeki bahçeden koparıldığı belli bir kırmızı gül ile geldi. Ona doğru yaklaştı, ve ¨Doğum günün kutlu olsun Bahar!¨ dedi. Şaşkınlıktan ağzı açık kalan Bahar, ¨Te.. Teşekkürler, siz nerden biliyorsunuz?¨ diyebildi ancak.

Turan Hoca gülümseyerek –gülerken yanaklarındaki gamzeler yine ortaya çıkmış ve Bahar’ın erimesine sebep olmuştu- tek kaşını kaldırdı ve ¨Öğleden sonraki dersim iptal oldu. Erken bir akşam yemeğine çıkarabilirim seni, ne dersin?¨ diye ekledi.

Çiçeği alırken eli Turan Hoca’nın eline değen Bahar yirmi iki yaşının verdiği enerji ve heyecanla ikiletmeden ‘evet’ demek istiyordu, ama evde akşam için planlanmış bir parti vardı.

¨Bu akşam aile içinde kutlayacağız. Yarın çıksak?¨ derken sesi titriyordu. Ertesi gün için sözleştiler.

Bahar doğum günü olmasına rağmen o akşamın bir an önce bitmesini diliyor, hocasıyla baş başa yiyecekleri yemeğin hayallerini kuruyordu. Teklif, hislerinin daha da farkına varmasına sebep olmuş, şimdiye kadar birkaç flört dışında ilişkisi olmayan genç kız, gerçek bir erkekle nasıl bir randevu yaşayacağını zihninde canlandırmaya çalışıyordu. Acaba ona dokunabilecek miydi? Yemeğe nereye gideceklerdi? Ona hediye almış mıydı? Öpüşme gibi bir ihtimal var mıydı? Her şeyi bilen bir adamın yanında nasıl davranmalıydı?

Otoparkta ilerlerken, arabasının yanında ayakta duran adamı görünce, mini elbisesini çekiştirerek ve çantasının sapı ile oynayarak ona doğru ilerledi. Haftalardır antrenmanlarda kırk yıllık arkadaş gibi sohbet eden ikili, suspus arabaya bindiler. Sessizliği ilk Bahar bozdu, ¨Nerede yiyeceğiz yemeği?¨. Kelimeleri seçerek ve her an yanlış yapıp sınıftan atılacak bir çocuk gibi tedirgin konuşuyordu. Anahtarı kontağa taktıktan sonra elini yavaşça kızın çıplak dizine koyan Turan, ona döndü ve ¨Sana çok güzel bir sofra hazırladım evde, manzaraya da bayılacaksın. Tam o senin de sevdiğin tepeden bu koyu görüyor.¨ dediğinde Bahar rüyada olduğunu düşünmeye başlamıştı.

¨Gerçekten mi hocam?¨ derken çekinerek dizindeki eli tuttu. Bütün vücudu yanıyordu, nefes almakta zorlanıyordu, kalbi kafesini açıp fırlamak, uçmak üzereydi.

¨Hoca kortta kaldı ama!¨ dedi biraz otoriter, biraz yumuşak, gülen bir sesle. Araba hareket etti. Kız camı açarak, nefes almaya çalıştı.

İlerdeki tepede tek başına duran, ufak bembeyaz boyalı evin manzarası büyüleyiciydi. Masmavi deniz, tüm koy ayaklarının altına serilmiş bir halı gibi uzanıyordu.

Turan arabayı durdurup, önce Bahar’ın inmesine yardım etti. Evin mavi boyalı ahşap girişinden içeri girdiklerinde, açık camlardan süzülerek tülleri havalandıran rüzgar onları karşıladı. Kızıl güneş ışınları beyaz duvarlarda bir yaz dansı etmekteydi.

Turan geniş terasa açılan kapıların ardında yarı hazırlanmış bekleyen sofranın üstündeki büyük tül kapağı kaldırdı. Fırından çıkardığı sebze yatağındaki tavuk butlardan mis gibi bir biberiye ve sarımsak kokusu yayılıyordu etrafa. Dolaptan salatayı çıkararak önceden hazırladığı sosu üzerinde gezdirdi. Ocağın üstünde demlenen pilavı da getirdiğinde, tek eksik bardaklara konacak karaftaki kırmızı şaraptı.

Bahar hayran hayran bir masaya, bir manzaraya dönüyor, küçüklüğünden beri yüzdüğü muhteşem denize Turan’ın evinden bakıyor olmanın heyecanını yaşıyordu.

Şaraplarını yudumlarlarken kız adama ardı ardına sorular soruyordu. ¨Ne zamandır bu muhteşem yerde yaşıyorsun? Ben olsam tenis oynamak için bile bırakmam burayı. Harika bir manzara, kimsecikler yok rahatsız edecek. Cennetten bir köşe burası.¨

¨Abartma canım! Sonuçta ufacık bir kulübe. Ayrıca manzara güzel ve akşamları esiyor biraz ama, güneş tepedeyken hiç çekilmiyor.¨

¨Burası ne kadar çekilmez olabilir ki?¨

Soruyu cevapsız bırakan adam, genç kızın rüzgarda tokasından kurtulup yüzünü okşayan saçlarını kulağının arkasına iterken, gülümsedi. Sonra hafifçe başını ellerinin arasına aldı ve gözlerinin içine dalarken dudaklarına yumuşacık bir öpüş kondurdu.

Hiç beklemediği bir anda kendini bulutların üstünde bulan Bahar bu anın bitmesini hiç istemiyordu.

Kızdan ters bir tepki almayan adam ayağa kalktı, onun kucağındaki elini tuttu, salondaki kapıdan geçerek bembeyaz bir odaya götürdü. Bahar’ın artık geri adım atabilmesi, Turan’ı ya da kendini durdurabilmesi mümkün değildi. Her adım diğerine eviriliyor, elleri dudakları birbirine karışıyordu. Kızın saçlarını tutan tokayı çıkarıp yandaki sehpaya bıraktı ve göğüslerinin üzerine dökülen bukleleri ile oynamaya başladı. Salondaki caz, buradaki hoparlörde de onlara eşlik etmeye devam ediyordu. Müziğin ritminde dans eder gibiydiler.

Bahar duştan çıktığında, sanki hala bir rüyadaymış, birazdan uyanacakmış gibi hissediyordu. Bembeyaz oda, sehpadaki tokası yerinde duruyordu. Müzik susmuştu. Biraz önce yanındaki yakışıklı adamın ve kendisinin çıplak vücutlarını saran çarşaftaki kırmızı lekeleri gördüğünde bir an yüreği sıkıştı. Sonra gözleri odada adamı arandı.

Onu göremeyince yerden ne zaman nasıl çıkardığını hatırlayamadığı çamaşırlarını ve elbisesini alıp hızlıca üstüne geçirdi. Saat kaçtı acaba?

¨Turan, neredesin?¨ diye seslenirken ne çabuk hocamdan, sene geçtiğine şaşırdı.

Ne salonda, ne mutfakta, ne de terasta kimseden iz yoktu. Dışarda arabasını da göremeyince iyice telaşlandı. Bu dağın başında, kapılar açık, akşamın bir vakti onu çıplak ve duşta bırakıp, nasıl gidebilmişti. Bunları düşünürken telefonu çaldı. Arayan annesiydi.

¨Neredesin kızım, saat kaç oldu?¨

¨Arkadaşlarla yemekten sonra dondurma yiyelim dedik, sohbet koyulaştı, saatin farkına varmamışım. Geliyorum birazdan, siz yatın!¨ diyerek telefonu kapattı. Ama eve nasıl döneceği konusunda en ufak bir fikri yoktu.

Tam elinde telefonu, ne yapacağını düşünüp boş boş etrafa bakınırken, masanın üstünde, kitaplara dayalı bırakılmış, ikiye katlanmış bir kağıt parçası dikkatini çekti. Üzerinde ‘Bahar’ yazıyordu.

¨Acil bir işim çıktı. Sen de duşa girmiştin zaten. Aşağıdaki numarayı ararsan, bir taksi gelip seni alabilir. Görüşürüz.¨

Eve gidebileceği için mutlu, böyle bir akşamda yalnız bırakı verildiği için kafası karışmış ve huzursuz, nottaki numarayı aradı hemen. Yol boyunca Turan’ın arabasına bindiği andan itibaren yaşadığı muhteşem, unutulmaz geceyi ve bu anlamsız, düşüncesiz, yalnız sonu, ruhsuz notu düşündü durdu.

Karışık duygularla yatağa girdiğinde uyuyamayacağını kendisi de biliyordu.

Hemen telefona sarıldı. Koridorun diğer ucunda uyuyan anne ve babasının konuştuklarını duymaması için müziği açtı ve denize bakan açık pencerenin önündeki koltuğa kıvrıldı.

Hızlı hareketlerle Sibel’i aradı.

¨Merhaba Bahar! Biz de tam şimdi yemeğe çıkıyorduk.¨ derken yanındaki yakışıklıyı göstermeye çalışıyordu telefonun ekranından. Bahar durumu hemen anladı. Amsterdam’a gittiğinden beri birlikte olduğu kaçıncı çocuk bu acaba diye düşünürken,

¨Özledim, bir konuşmak istedim. Yarın ilk müsait olduğunda ara beni.¨ deyip kapattı. Ardından Sibel’den gelen, ‘Bu saatte aramazsın pek, içim rahat etmedi. Önemli bir şey mi oldu? Konuşalım istersen hemen.’ diyen mesaja, ‘Biraz bekleyebilir, sen keyfine bak! Ben de bir uyumuş olurum.’ diyerek telefonunu şarja koydu ve yatağına kıvrıldı.

Sabaha doğru uyumayı başarmıştı ama erkenden gelen kuzenleri onu daha odasına çıkmadan uyandırmayı başarmışlardı. Hemen duşa girdi, akan sıcak suyun altında uzun süre hareketsiz durdu. Dün geceki güzel anları hatırlayıp gülümsüyor, sonra yalnız bırakılışını ve hala telefonunda bir açıklama, arama ya da mesaj olmayışından ümitsizliğe kapılıp ağlamak istiyordu. Ancak kimseye bir şey çaktırmak istemediğinden gözyaşlarını tutması, her şey normalmiş gibi davranması gerekiyordu.

Kuzenleri ile neşeli ve gürültülü bir kahvaltı sonrası birkaç arkadaşını da çağırıp sitede takılmak yerine, ilerdeki sörf merkezine gitmeye karar verdiler. Büyük kuzeni Asya’nın kullandığı arabada öne oturan Bahar’ın yüzünde karışık duygularını maskelemeye çalıştığı bir gülümseme yola çıktılar.

Rezervasyon yaptıklarından, iskele üzerindeki geniş şemsiyenin altındaki köşe onlara ayrılmıştı. Havlusunu serip genişçe bir mindere uzandıktan sonra, ısmarladıkları dark biraları beklerken, telefonuna bir mesaj geldi. Heyecanla telefonunu kapan Bahar, mesajın Sibel’den olduğunu görünce kısa bir hayal kırıklığı yaşasa da sonunda birisi ile konuşabileceğine sevinerek, ¨Birini aramam lazım.¨ diyerek elinde telefon, beline pareosunu takıp restoran kısmına doğru ilerledi. O an tanıdık bir kahkaha ile ürperdi. Kafasını çevirdiğinde Turan ile göz göze geldi. Turan yanında sarışın, siyah bikinili, kocaman şapkasından yüzünü göremediği bir kadınla restoranın hemen önündeki şezlonglarda güneşleniyordu.

Bahar Turan’a bir şey deme fırsatı dahi vermeden, hızlı adımlarla kayalıkların olduğu boş halk plajına doğru yürümeye başladı. Nefes almakta zorlanıyordu. Onun aramasını bekleyemeyen Sibel’in çaldırdığı telefon elinde titreşiyordu. Terliklerini boş eline alıp, serin sulara ayaklarını sokarak biraz olsun ferahladıktan sonra telefonu yanıtladı.

¨Ah Sibel, keşke burada olsan şu an.¨

¨Hayda kızım ne oldu, iyi misin? Sapsarı görünüyor yüzün, güneş çok parlıyor tepende. Gölge bir yere geçsen olmaz mı? Güneş çarpacak valla!¨

¨Bırak ışığı şimdi Sibel.¨ Etrafında onları duyabilecek kimse var mı diye sağa sola bakındıktan sonra, rahatlayarak konuşmaya devam etti Bahar.

¨Şu tenis hocası vardı ya, hani sana bahsettiğim.¨

¨Evet, öpüştünüz mü yoksa? Hadi anlat bak fazla vaktim yok, toplantı var birazdan.¨

¨Cumartesi, cumartesi ne toplantısı Sibel?¨

¨Bugün perşembe Bahar, tatilde sen günleri iyice karıştırdın her halde. Evet, Turan Hoca diyordun.¨

¨Hişşt, adını deme. Duyan olacak. Dün yemeğe götürdü beni, evine.¨

¨Evi mi, neler oldu? Çabuk anlat! Çok heyecanlı.¨

¨Bir dur da, dinle Sibel ya... Çok güzel bir ev. Her şey mükemmeldi. Bakışı, dokunuşu, öpüşü. Kendimi prensesler gibi hissettim. Müzik, yemek, şarap ve hele dudakları, elleri...¨

¨Eeee, yani oldu. Hayallerindeki gibi mi? Niye üzgünsün? Sanki üzgünsün yani. Pişman mısın yoksa Bahar?¨

¨Kafam karışık Sibel ya. Aslında hayalimden bile güzel, senin anlattıklarından, kızlardan duyduklarımdan. Bunca zaman bugüne bırakmış olmamdan ve şimdi olmasından da pişman değilim. Ama...¨

¨Ama...¨

¨Duştan çıktığımda yoktu evde. İşi varmış, gitmiş. Sonrasında ne gece, ne bu sabah aramadı. Bir mesaj bile atmadı. Ve demin sahilde bir kadınla gördüm onu!¨

Bahar artık gözyaşlarına hakim olamıyordu. Hıçkırıklara boğulmuştu. Etrafta oturabileceği bir taş bulup, kendini bırakıverdi.

¨Sakin, sakin... Koca adam, evli falan olmadığına emin miyiz bu adamın? Önce bir anla bakalım durumu. Tamam sonrasında da biraz şefkat, ilgi hoş olurdu ama, ilk beraber olduğun adamla bir ömür geçirmeyi beklemiyordun herhalde, öyle değil mi? Benim hikayeyi anımsasana bir.¨ Kocaman ve acı bir kahkaha attı sonra.

¨Tamam, haklısın. Ne bileyim yani, bir iki çıkarız en azından diye hayal etmiştim sanırım. Yaz sonuna kadar falan. Sakin olmaya çalışacağım. Şimdi kapatıp kuzenlerin yanına dönmem lazım. Sahilde beni bekliyorlar. Sen de toplantına git. Konuşuruz sonra.¨

¨Tamam canım, lütfen üzme kendini. Ara beni. Öptüm.¨

Terliklerini, üzerine de telefonunu taşın üstüne bırakıp, suya doğru eğildi. Yüzünü ve saçlarını ellerine aldığı buz gibi suyla ıslattıktan sonra kendini biraz daha iyi hissediyordu.

Kim bilir, kadının yüzünü görmemişti ki. Belki de annesiydi, ya da kardeşi. Yok canım kadınla baya samimi duruyorlardı. Daha kendisi ile sevişeli ne kadar olmuştu ki? Nasıl da yalan söyleyivermişti. ‘Aptal Bahar!’ diye bu sefer kendisine çıkışmaya başladı. Ne kadar tanıyordu da bu adamla beraber olmuş, ona kendini verivermişti. Diğer yandan ‘ne önemi var bunların, sonuçta kendimi prensesler gibi hissetmedim mi o an?’ diyordu.

Tüm bu düşüncelerden yorgun düşmüş halde, onu gördüğü tarafa hiç bakmadan hızlı adımlarla iskeleye döndü. Soğuk birası onu bekliyordu. Arkadaşları ve kuzenleri ile tokuşturarak ve sahte kahkahalar atarak kocaman bir yudum aldı. Tüm cesaretini toplayıp restorana doğru baktığında, eşyalarını toplamış kalkmakta olan Turan ve sarışın kadını arkalarından gördü.

Eve geldiğinde annesi telefonda bir arkadaşı ile konuşuyordu. ¨Dün akşam gelmiş kadın. Adam meğer evliymiş.¨ sonra sessizlik. Bahar pür dikkat annesinin kimden bahsettiğini anlamaya çalıştı. ¨Yaz başından beri yalnızdı oysa. Hoş adam, ben de nasıl bekar kalmış diye şaşırmıştım.¨ Gülüşmelerin üstüne konuşma biraz daha sürdü ve annesi telefonu kapatıp terasa yanlarına geldi. Bahar’ın yanında oturduğu babasına dönüp:

¨Turan Hoca’nın karısıymış dün gelip yandaki kiralık eve bakan sarışın kadın. Resim dersleri verecekmiş kulüpte. Bir inceleyeceğim, belki yazılırım ben de. Ne dersin?¨

¨Çok iyi olur canım. Kadın ressam mıymış, ne alaka resim kursu falan?¨

¨Evet valla, ressammış aslında ve üniversitedeki görevinden yeni emekli olmuş. O yüzden bu vakte kadar ortalarda yokmuş. Adam da bekar hayatı yaşıyormuş yokluğunda.¨

Hala Turan’ı bedeninde hissederken bu duydukları Bahar’ın kalbine birer ok gibi saplanmıştı. Bir de yanlarındaki evde mi oturacaklardı karı koca.

Buralardan uzaklaşmanın bir yolunu bulmam lazım diye geçirdi içinden. Yazın geri kalanında ne tenise gitmek ve Turan’ı görmek, ne de o sarışın kadınla karşılaşmak istiyordu. Yaşadıklarını, aldatılışını, aptallığını kabul edip hayatına devam edebilirdi ama yan komşuları olacak bu aileyle her gün hiçbir şey olmamış gibi komşuluk etmesi mümkün değildi.

Telefonu elinde titreşti, Sibel arıyordu. Yeşil alana dokunurken mutfağa geçti.

¨Nasılsın bu sabah Bahar?¨

¨Sorma kızım ya, gelişmelere inanamayacaksın. Önce bir sorum var, yaz başından beri beni çağırıp duruyorsun. Davetin hala geçerli mi?¨

Sibel’in yüzü aydınlanmıştı. ¨Şaka mısın? Nasıl güzel olur gelsen! Hatta ofisteki diğer stajyer kız dün akşam işi bırakmış, yerine tanıdığın biri var mı diye sordular daha bu sabah. Ne dersin? Vereyim mi adını?¨

¨Tam bana göre, buralardan acilen uzaklaşmam lazım. Sana haber veririm detayları sonra.¨

Telefonu kapatırken Bahar’ın gözleri önceki akşamdan beri ilk defa parlıyordu. Hemen terasa döndü, annesi ile babasının sohbetlerini yarıda keserek atıldı.

¨Baba, Sibel’in çalıştığı ofiste bir stajyer işi bırakmış. Yerine birini arıyorlarmış. Anlata anlata bitiremiyor oraları. ‘Senin adını verebilirim istersen!’ dedi. Çok bunaldım, haklıymışsın artık boş boş geçmiyor yazlar. Deniz, güneş de bir yere kadar. Bir bilet alsak, hemen yarın gitsem?¨

Son cümlesini söylerken çoktan babasının sandalyesinin arkasından dolanıp, boynuna sarılmıştı bile. Üçü de keyiflenmişti sonunda Bahar’ın uzaklara giderek bile olsa, çalışmak istemesine.

¨Kızımız büyüdü galiba?¨ dedi babası annesine göz kırparak. Yanındaki sandalyeyi gösterdi eliyle Bahar’a.

¨Neydi senin kimlik numaran?¨


Seçil Erginler

26 Aralık 2020, İstanbul

 
 
 

Comentarios


Post: Blog2 Post

©2020 by Seçil Erginler. Proudly created with Wix.com

bottom of page