Umut
- Seçil Erginler
- Jul 21, 2018
- 5 min read
Biraz kilo verince bu elbise de ne güzel durdu üstümde, bu hafta yetişmesi gereken bir rapor da kalmadı, çocuklar yazlıkta annemle, harika.. diye geçirdim içimden. Güneş gözlüğümü taktım ve dikiz aynasında kendime gülümseyerek yola koyuldum… İşler yoluna mı giriyordu ne…
Trafikte yavaş yavaş giderken, radyodan gelen müzikler içimde çiçekler açtırıyordu. Daldığım düşüncelerden sıyrılıp annemi aradım. “Benim kuzularım nasıl bu sabah, uyandı mı fıstıklar?” Arkadan kikirdeşmeler ve itişme sesleri geliyordu. Benimle önce konuşma yarışına girmişti ikisi de. Bu günlerin tadını çıkartmak lazım diye geçirdim içimden. Okuduğum tüm ebeveyn kitapları, konuştuğum benimkilerden daha büyük çocuğu olan arkadaşlarım, bu daha az sorunlu ve henüz ergen olmadıkları yaşların tadını çıkart, sonra yüzüne bakmayacaklar, bir parça hayatlarını sana açsınlar diye yalvaracaksın diyorlardı. “Anne, ne zaman geleceksiniz? Sinemaya götüreceksin değil mi?” diye sordu oğlum.. Bir haftadır tek derdi, vizyona yeni giren filmi seyretmekti. Nerdeyse günde beş kez aynı soruyu sormaktan ve de aynı cevabı almaktan bıkmamıştı. Sonra kızım aldı telefonu, “nasılsın bugün anniş” dedi önce. Annesinin kızı diye geçirdim içimden, hal hatır sormadan başlamazdı lafa. “Bana o istediğim bikiniyi aldın mı?” Güldüm. “Görevlerimi yerine getirdim canikom, dün yazlıktan dönüşte, daha eve girmeden gidip değişimi yaptım kuzum benim. Ama biliyorsun hafta ortasına kadar oraya getiremem, bu konuda anlaşalım” dedim.
Annem aldı sonra telefonu. Şımartıyorum diye kızacak sandım, ama torunlar çocuklardan daha kıymetliydi. Bize karşı hep otoriter ve sert olan annem, söz konusu torunlar olunca sinirleri alınmış gibiydi. Her şeye evet diyor, el üstünde tutuyordu onları. Anneanneler hep biraz böyle özel olmalıydı belki de. Kendi anneannemi düşününce, mutfağından gelen iştah açıcı leziz kokular, kollarını açıp hadi koş gel, sarılayım sana bir diyen gülen gözleri geliyordu hemen aklıma. O hep başkaydı. Bir an içim sızladı, göz pınarlarıma doğru yola çıkan damlaları hissedebiliyordum, zorla yutkundum. Çok özlediğimi farkettim onu, pamuk ellerini, saçından geriye kayan solmuş tülbentini, burnunun ucundaki gözlüklerini. Ona has mis gibi kokusu tüttü burnumda bir an. Annemin daha uzun yıllar, çocuklarımla anı biriktirmesini diledim anılarımdan yandaki araçtan gelen korna sesleri ile sıyrılmak zorunda kalırken. Annemle biraz daha sohbet ettikten sonra telefonu kapattım ve arabayı park ettim.
Yirmi dakika sonra Selma Hanım’ın mis gibi kokusu önden gelen, bol köpüklü kahvesi masamda yerini almıştı. Yanında da buz gibi bir bardak su. Çekmecemi açıp, anneannemden hatıra cam şekerlik kutusuna yöneldim, içinden çikolata kaplı bir badem ezmesi aldım. Sabahların en keyifli anıydı bu benim için. Badem ezmeleri azalmıştı. Alışveriş listeme eklemeyi unutmamalıyım diye geçirdim içimden.
Kahvemi yudumlarken, maillerime bakmaya başladım. Sabahları işe erken gelerek, cevap bekleyen mailleri önem ve aciliyet sırasına koymak, cevapları hazırlamak, çalışma hayatıma ilk başladığım yıllarda, kendime örnek aldığım ilk yöneticimden kalan bir alışkanlıktı. Her zaman çok işime yaramıştı. Başarımı öncelikle planlı olmama ve bu alışkanlığıma borçluydum.
Tam hepsi bitti, şimdi kahvemden son bir yudum daha alıp sabah toplantısına geçebilirim, herkes gelmiştir artık diye düşünürken genel merkezden tüm posta kutularına bir mail geldi. Aslında bir süredir beklenen yeniden yapılanmanın resmi duyurusuydu bu. Off diye geçirdim içimden bir an, sabahki neşem dağılmaya, yerini koyu gri bulutlar almaya başlıyordu. Detaylar gün içinde paylaşılacaktı.
Akşamı zor ettim. İçim içimi yiyordu, tam da terfim bu kadar gündemde, gerçekleşmesi an meselesiyken niye şimdi yapılıyordu ki bu organizasyon değişikliği. Hani bişeylerin olacağını anlarsınız da kabul etmek istemezsiniz ya, ben de öyle hissediyordum tam. Bu terfiyi 4 yıldır bekliyordum, alacağım zammın gideceği yer bile belli idi.
Yöneticim beni genel müdür yardımcısının odasından arayıp çağırdığında, kalbim yerinden fırlayacak sandım bir an. Ayağa kalktığımda, düşüp bayılacak gibi oldum, tüm enerjim çekilivermişti. Derin bir nefes aldım, bir bardak su içtim ve her zamanki gibi defterimi ve kalemimi alıp odaya doğru ilerledim. Yürürken dizlerimin titrediğini belli etmemeye çalışıyordum.
Kapıyı çalıp içeri girdiğimde yüz ifadeleri hiçbir ipucu vermiyordu. Fazla zaman harcamadan konuya girdiler. Önce ekibim ile ilgili planlardan başladık konuşmaya. “Biliyorsun, birleşme sonucunda eleman sayısını aynı tutmamız imkansız. Her kademede verimlilik yaratmamız bekleniyor. Her departmandan ikişer üçer kişiyi işten çıkartmamız gerekecek.’ dedi genel müdür yardımcım. Bunu ben de bekliyordum aslında. Geçen hafta Simten Hanım ile performansların üzerinden geçmiştik, bu çalışmayı kullanabiliriz dedim hemen. Simten Hanım da evet haklısın der gibi kafasını salladı. Başka bir şeyler daha vardı bana söylemek için planladıkları. Odadaki ağır havadan anlaşılıyordu.
“Birleşme toplantılarından hatırlarsın, seninle aynı işi diğer şirkette yapan bir direktör vardı.” dedi Simten Hanım. Biliyordum elbet ama amaç maliyetleri kısmak olduğu için benim daha şanslı olduğuma inandırmıştım kendimi. Bir sıkıntı olduğunu hissetmeye başlıyordum genel müdür yardımcısının ve Simten Hanım’ın bakışlarından. “Onu buraya alıyoruz. Senin satıştaki tecrübelerine daha çok ihtiyacımız var. Buradaki işlerini devrettikten sonra, satış departmanına geçeceksin. Müdür olarak iki şirketteki elemanlardan yeniden kuracaksın satış departmanını.” dedi sonra.
Yakınımdaki masaya daha bir dayandım önce, duyduklarıma inanamıyordum. Ben satış departmanından strateji ve planlamaya geçmek için senelerce nelere katlanmış, gecemi gündüzüme katmış, çocuğumu yeterince emziremeyip, doğum izninden bile bir ayda işe dönmüştüm. Ne çabuk unutulmuştu bütün bunlar? Neden diye haykırmak istiyordum. Tüm belli etmeme çabalarıma rağmen kıpkırmızı olduğumu hissediyordum.
Şu anda aklımdan geçenleri söyleyemezdim, karar alınmıştı. Odada bir saniye daha duracak halim kalmamıştı. Kendi şirketimde, bunca yıl ve emekten sonra, başka bir departmanda, yeni insanlarla çalışmam isteniyordu. Adeta yeni bir işe başlıyordum, zam ve terfi almadan hem de.
İşleri yoluna koyup, geride sorun bırakmadan gidebilmem için, iki hafta deli gibi çalışmamı gerektiren bir plan yaptık hemen oracıkta. Konuştuklarımızı duyamıyordum, otomatiğe bağlanmış robot gibiydim. Not alıyor, bir kaç ezberlenmiş laf ediyordum, ama hiçbir bilgi beynime gitmiyordu sanki. Kitlenmiştim.
Odadan nasıl çıktım, masamı toplayıp, ofisten eve nasıl vardım hiç bilmiyorum. Kendimi soğuk duşa attım önce. Kafamda devamlı tekrarlanan bir ses vardı. “Olamaz, bu kadar da olmaz, bunu kabul edemem.” Ev bomboştu, elim telefonuma gitti, tam ‘ara’ ya basacaktım ki yurtdışından gelen yöneticileri ile yemekli toplantısı olduğunu hatırladım. Sessize alır hiç bakmazdı telefonuna böyle zamanlarda. Zaten görse aradığımı ve cevap verse bile, ne diyecektim ki? Kafamı toplamalıydım önce.
Bütün seçeneklerimi düşünmeye çalışıyordum. Kalsam neler olurdu? Terfim kaç sene ertelenmişti? Yeni şirketten gelecek satış elemanlarını tanımıyordum, mutlaka beni zorlayacaklar olacaktı. Orada da terfi bekleyen ve benimle benzer durumda olanlar vardı mutlaka. Ben huzur ararken ve de bu kadar yaklaşmışken, cümbüşün ortasına düşmüştüm adeta. En çok da bütün bunları önceden görememiş, görmezlikten gelmiş olmama, ‘yok canım bir şey olmaz bana, beni biliyorlar, harcamazlar’ deyip buna kendimi inandırdığım için kendime kızıyordum.
Son dört yılda yaşadıklarımı tekrar baştan alacak enerji ve sabrım yoktu. İş aramaya başlayabilirdim. Onun da aynı şirkette kalıp savaşmaktan bir farkı olmayacaktı. Sektörde böyle haberler gizli kalmazdı. Burda terfi alamadığım için arayışa geçtiğimi bilecek ve beni ya müdür ya da düşük maaşlı direktör olarak almaya çalışacaklardı.
Çıkış yok gibiydi, kapana kısılmıştım. Gittikçe kendimi daha kötü hissediyor, bir kuyunun derinliklerine çekiliyorum gibi geliyordu. Yemek yemeyi unuttuğumu farkettiğimde saat onbiri geçmişti. Yiyecek halim ve isteğim de yoktu zaten. Eşim hala gelmemişti. Gelmiş olsa da ne benim ona olanları anlatacak gücüm vardı, ne de onun dinleyecek sabrı olacaktı muhtemelen. Yeni bir günün henüz benim fark edemediğim bir detay yakalamama yardım etmesi hayaliyle, öylece yatağıma kıvrıldım ve kendimi uykunun kollarına teslim ettim.
Seçil Erginler
Temmuz 2018

Comments